10 Ekim 2009 Cumartesi

Pluralism ne ola ki?

Radikal Kitap ekinde, yeni çıkan İngilizce bir kitabı tanıtan Latif Taş'ın yazısını okudum bugün. Çok ilgimi çekti. Kitap, Legal Practice and Cultural Diversity. Konu, çoklu hukuk olarak çevirebileceğimiz Pluralism üzerine Avrupa'daki çalkantılar, tartışmlar, yeni hukuksal terimler...

Latif Taş'ın yazısından özetle; Pluralism, Avrupa'da son zamanlarda sıkça tartışılan hukukta çoklu sisteme verilen ad. Modern toplumda küreselleşmeyle birlikte tek bir hukuk anlayışı ve esnekliği olmayan hukuğun, birey haklarına karşı çıkardığı sorunlarla ihtiyaçlara cevap veremeyeceğinden ihtiyaçla hukuğun çoklu bir yapıyla kullanılması gerektiği belirtiliyor. İngiltere, bu çerçevede şeriat mahkemelerine imkan tanıyabilecek hale gelebiliyor.

Yazıdan bir pasaj:

'Antropologların, hukukçuların, din adamlarının ve politika bilimcilerin desteklediği bu yeni model, İngiltere'de kilisenin başı olan Dr.Roman Williams'ın 1997'deki 'İngiltere'de şeriat kuralları da olmalı' demesiyle yeni bir boyut kazandı. İngiltere yayılan bu yeni dalga Fransa, İtalya, Hollanda ve Kanada gibi azınlık nüfusları olan devletleri de tartışmanın içine çekti. Ortaya konulan çözüm örneği de aslında Anadolu topraklarının tanıdık olduğu ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüzlerce yıl uygulanan 'Millet Sistemi'. Ortaya konulan bu sistemle, farklı kimliğe sahip olan grupların, toplulukların farklı adetsel ve hukuki uygulamalarının merkezi hukuk sistemi tarafından tanınması veya en azından aile, iş ve diğer küçük tartışmalarda merkezi hukukun değil de, yerel yapıdaki hukukun etkili olması öneriliyor, devletin ise gözlemci konumda yer alması ve ancak tolere edilemeyecek noktalara müdahale edilmesi isteniyor.

İngiltere ilk adımı kendi içinde yaşayan milletler için attı; Galler'e, İskoçya'ya ve Kuzey İrlanda'ya kendi hukuklarını uygulaması hakkı verdi. (...) Kitap, Fransa ve Türkiye'deki sert seküler ve ulusalcı hukuksal sistemin toplumun büyük bir kısmını dışarda bıraktığını ve bu iki ülkedeki çatışmanın da buradan kaynaklandığını vurguluyor.'

İlgiye değer, enteresan bir konu. Daha dil olayını bile tam anlamıyla halledememiş Türkiye'de ancak 2038'de tartışılmaya başlanır ama, biz önden gidelim, bilgimiz olsun.

1 yorum:

  1. İyi güzel de burada sorun şu: Medeni değerleri benimsemeyen topluluk ve cemaatler de kendi hukukunu sürdürsün mü? Mesela töre ve namus cinayetini mazur gören toplulukların hukukun ne yapalım?
    Kadınları ikinci sınıf gören kuralları benimsemek geriye dönüştür tamamen. Bir ilerleme olduğu söylenemez.

    YanıtlaSil