21 Ocak 2012 Cumartesi

Terör Kültürü

Zorbalık
aşağılamalar
göz korkutmacalar
tokatlar
dayak
sopa
kırbaç
karanlık oda
buz gibi soğuk duş
zorla oruç
zorla beslenme
evden ayrılma yasağı
düşündüğünü söyleyebilme yasağı
içinden geleni yapma yasağı
el içinde küçük düşürülme
aile yaşamında gelenekselleşmiş ceza ve işkence yöntemleri arasındadır. Aile geleneği itaatsizliği cezalandırıp özgürlüğü terbiye etmek için, kadınları küçük düşürüp çocuklara yalan söylemeyi öğreten ve korku vebasını yayan bir terör kültürünün uygulanmasını sürdürür.
Şili'de Andres Dominguez, "İnsan hakları evde başlamalı" demişti bana.

Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın kitabı, Can Yayınları

17 Ocak 2012 Salı

Yavşakların adaleti


Bazen neler yazacağımı bilemiyorum. İçimden binlerce kıçı başı olmayan, kafası dumanlı cümle/düşünce geçiyor. Lakin, anlamlı ve soğukkanlı bir metin hâli alamıyor. Sinirleniyorum. Bölük pörçük sinir nöbeti ve bir nevi coşkunluk hâli içinde, ortaya eli yüzü düzgün bir yazı çıkmıyor. Yazamıyorum.

Buraya neden yazıyorum? Kayıt altına almak, rahatlamak, paylaşmak, sövmek, övmek, unutmamak, unutmak... Bir çok sebebi var. Yandaki alıntıda ne diyor Max Frisch: "Yazmak kendini okumaktır, ve (bu) çok nadiren keyifli bir iştir."

Ama, olmuyor işte bazen. İnsan ne yazacağını bilemiyor. Hrant Dink'in katlinin üzerinden beş yıl geçtikten sonra gelen s.kindirik adaletin hükmettiği beraatlerin üzerine ne yazayım ben? İçimden kitap yazmak geliyor, ama burası yeri değil. Analarına sövesim geliyor, ama yeterince günahkârım. Katillerin sırtını sıvazlayanları ağır bir levyeyle ölünceye kadar dövüp leşlerini Halkalı Çöplüğü'ne atmak geliyor, kendilerinden bir farkım kalmaz diye vazgeçiyorum!

İçerde semirip ağır siklet güreşçi kıvamına gelen Ogün, "Beni kullandılar. Bir tek ben mi suçluyum? Hepsinden hesap sorulsun" itirafında bulunuyor. Ama "Orhan Pamuk akıllı ol" dayılanmasıyla belleklere kazınan Yasin dışında kimse bu cinayetten hüküm giymiyor.

Polisin ihmali ve bağlantısı, daha cinayetin ilk haftasından itibaren parıldarken, âli devlet, kendine bok sürdürmüyor. Trabzonlu delikanlının cahilliğiyle olayı bağlıyor.

"Adalete güvenmek" diye bir olay yok artık benim lugatımda. Bu rezaleti temizleyene kadar yok. Lugatta açılan boşluğa "Yavşakların adaleti" maddesini ekledim. Şöyle ki:

Yavşakların adaleti: [deyiş, tanım] (a) Piçliklerini örtbas etmek isteyen her türlü otoriter oluşum, devlet ya da oligarşinin, kendi iktidarını yüceltmek veya pekiştirmek için, adalet mekanizmasını çeşitli yavşaklıklarla şekillendirmesi; (b) yavşak diye tabir edilen insanların ürettiği adalet; (c) "hukuk katliamı" için kullanılan bir çeşit tabir; (d) [mecaz] Türkiye'de medya tarafından '2011 referandumuyla birlikte değişti, tertemiz oldu' gazı verilen, gerçekte kendisinden önceki adalet sistemi garabetinin mutasyonu olarak yoluna farklı bir yaratık olarak devam eden hayvan.

1 Ocak 2012 Pazar

Bir içim SU

Yılın ilk günü, bu yılın en önemli mevzusu üzerine biriktirdiğim notları düşmek istiyorum. Sudan bir mesele üzerine...

7 milyar insanın yaşadığı, önümüzdeki 30 yıl içinde buna iki milyarın daha ekleneceği dünyada, her birimizin günde 2 ila 4 litre arasında sadece içmek için ihtiyacı olduğu ana maddemiz su, bahsetmeye değer değil mi? Günde en az 14 milyar, yılda 5.1 trilyon litre içme suyuna ihtiyaç duyulan bu ortamda içine girmiş bulunduğumuz 2012'de ciddi bir kuraklık öngörüsü var. Meteoroloji ve iklim bilimciler, 2013'ün ise son 1400 yıl içindeki en sıcak yıl olacağını tahmin ediyor.

Bu durumda bize düşen ne? Su kaynaklarını verimli bir şekilde kullanmak ve su bilincini artırmak. Su bilinci yerleşmesi için yapılacak her çalışmayı paylaşmak, insanlarla konuşmak, anlatmak, yazmak, eyleme geçmek. Sosyal medyadaki tüm olanakları kullanmak.

Bir yandan da mümkün olduğunca su tasarrufu yapmak. Bu önemli. "Benim yapmamla ne değişir ki?" düşüncesi bizim ülkemizde çok geçerli bir akçe ne yazık ki. Yahu, sen bir yap hele, koru şu suyu, hem az öde, hem huzurlu ol, hem de insanlara örnek ol... Sen yapmadan başkasına nasıl 'Bilader su var ya çoğ önemliymiş' diye nutuk atacaksın?

Su gibi aziz olmadan önce, şunları uygulayalım:
(Psst, Çeko! Sen yapıyor musun len? - Yeminlen.)

Acil olarak alınacak önlemler
1. Banyoda sürekli bir kova bulundurup, suyun ısınmasını beklerken akıttığımızı bu kovaya doldurmak. Bu sayede, boşa akacak suyu, başka şekillerde kullanmak mümkün. Benim klozet hemen yanda mesela, oraya kullanıyorum

2. Klozetlerde az işemeye (gerekmediği sürece) sifon çekmemek. Ya da yanda bulundurduğumuz suyla kokmasını önleyecek sulamayı yapmak. Böylece haznedeki hayvani suyu büyüğe saklamak. (Büyük 75 kuruş tabelası aklıma geldi WC'lerdeki. Ama konuyla alakasız, geçelim.)

3. Diş fırçalarken ve traş olurken suyu kapalı tutmak. Bakmayın siz Arko ve ayarı reklamlardaki beyinsiz heriflere. Kapatın suyu, akmasın boşuna.

4. Atık yağları biriktirmek, musluktan aşağıya şarrr diye akıtmamak. Zira doğada kullanacağımız ve bize dönüşü olan suyu çok ciddi etkilediği için dolaylı bir önlemdir.

Sonraki aşamalarda alınacak önlemler
5. Klozet üreticilerine artık şu hazneleri iki şekilde yapmalarını bir an önce sağlamak. Ota boka 15 litre su gidecekse, ne s.kim yemeye uğraşıyoruz?

6. Arabalarını ve halıları içme suyuyla yıkayanları eşşek malum yerden dönünceye kadar benzetmek.