21 Şubat 2010 Pazar

Unutulanı unutmamak

Spike Lee'nin epik filminden etkilenerek alengirli hayatına merak saldığım, sonrasında beni değişiren insanlar listesinde üst suralarda yer alan büyük mücadele adamı Malcolm X'in katledilişinin yıldönümü bugün. Ülkesi Birleşik Devletler'in karma karışık 60'lı yıllarında 'tehlikeli adamlar' (ya da CIA'in katli vacipler) listesinde üzerine çizik atıldığında, henüz 39 yaşındaydı. Afro-American Birliği'nin New York'taki bir toplantısında konuşma yaparken, eşi ve üç küçük kızının gözü önünde salondaki 'devlet destekli' militanlar tarafından çapraz ateşle öldürüldü.

Malcolm'un 39 yıllık çalkantılı hayatında, bir insanın düşebileceği en aşağılık noktadan (beyazlara benzemek için saçlarını yakarak düzelttiren, eroinman ve hırsız bir insan) onurlu bir ölüme yolculuğu, başlı başına örnek bir mücadeleydi. Peygamber iddiasıyla ortada dolaşan ultra-faşist Elijah Muhammed ile bozuştuktan sonra, özellikle de siyahların yaşam hakkı için çaba gösteren OAAU'yu kurunca, çomak sokulan tekerlekler tersine dönüp O'nu ezmekte geç kalmadı.

Türkiye'deki Malcolm imajıyla ilgili gördüğüm en iyi tanımı Roni Margulies yapmıştı: 'Malcolm X'i hep İslamcılar sahiplendi bu ülkede. Müslüman kimliğiyle bir sadece mücahit olarak tanıttılar onu. Oysa o, müslüman kimliğinin öncesinde, halkının, insanının kurtuluşu için çabalayan gerçek bir sosyalistti. Özgürlük olmadan, inancın olmayacağının farkındaydı.'

Malcolm X, 45 yıl önce bugün New York'ta bir konferans salonunda öldürüldü. Marcus Garvey'in yaktığı Afro-Amerikalıların özgürlük ateşinin altını, canı pahasına odunladı. Tüm yaptıkları ve mücadelesi - nedense - Martin Luther King'in gölgesinde bırakıldı. Oysa ki, alt tabakadan gelen biri olarak tüm renkli ırkların karışımındaki geniş yoksul tabanları, tek bir el hareketiyle örgütleyebilen yegane lider olarak bile Amerikan tarihine, dahası Afrika'da 60'lı yıllarda hız kazanan bağımsızlık mücadelelerine bayrak oldu.

Ruhu şad olsun.

Malcolm X (Malik El Şahbaz) / 1925-1965

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder