12 Şubat 2010 Cuma

Sivilleşememe

Normalleşmenin de sancısı olur beyim. 'Alışmamış g.tte don durmaz' diyenlerin diline sağlık, ne güzel bir gözlem yapmışlar.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ, halkla ilişkiler turuna çıktı. Büyük gazeteler zaten dünden sıraya girmişlerdi. Teker teker buyur ediyor haşa huzura. Diz çöken müminlerine sakin, vakur, ama aba altından sopayı eksik etmeyen asker edasıyla sıralıyor diyeceklerini. Tayyip'in ya da Hoca Fetullah'ın ya da medyayı nasıl etkin kullandığından dersini almış da ediyor ezber Orgeneral Başbuğ.

Tam da mazlum edebiyatı yapmanın zamanıdır. Bağbuğ şöyle söylemiş Habertürk'ün 'başmuharrir-i muazzaması' Fatih Altaylı beyler ve kütüphane beyin abimiz Murat Bardakçı'ya:

"Biz her şeyimizi hukuk devleti sınırları içinde yaparız. Sabrımızın taşmasından kastım şudur: Biz bütün bu olayların ve yapılanların arka planını biliyoruz. Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz. Çünkü devlet adamıyım. Devlet adamı gibi davranmam lazım. Devlete ve hukuka saygımız var ama bunun da bir sınırı var. Sınır aşılırsa bildiklerimizi halkla paylaşmaya başlayacağız"

Nalın büyüklüğünde çakmış 'SABRIMIZ TAŞARSA' diye Habertürk, ek 20-25 bin satış getiren ağız şapırtısıyla... Herkesin ne düşünüyor diye merakından öldüğü İlker Paşa'yı konuşturmuşlar kolay mı? Hem de tam da istedikleri gibi 'alaa' bir laf etmiş. Suyundan da koy Fatih'ime...

Bir saniye, hancıbaşı... Genelkurmay Başkanı'nın elinde varsa bir bilgi, bunu neden saklıyor? Hukuk var, yargı var. Neden derhal bu 'kamusal bilgiyi' gerekli mercilere iletmiyor? 'Zamanını kollamak' nedendir?

Alışmamış g.tte donun durmadığından bahsetmiştik. İşin aslı bu. Üç yıl öncesine kadar Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi grubundaki şansından üniversitelerde başörtüsü yasağına kadar 'ahkam babası' kesilen askeri personelin, kışlasına çekilmesi, bin yıllık süvari izleriyle ve 'şehitlerin kanıyla' sulanmış bu topraklarda öyle kolay değil... Hele böyle konuşmalarından gündem uman basın eşrafının olduğu medya ortamında.

Büyük yanılgılardan biri de burada bence. Asker, kendisine gösterilen 'teveccüh' yüzünden her konuda konuşmaya meyilli olmasının en önemli sebebi içinde bulunduğu büyüklük kibri değil, Türk medyasındaki asker kafasıdır. Her askeri basın toplantısını sıkıyönetim dönemindeymişiz gibi büyük bir şevkle bekleyip, 'süper lafları' büyütmek ve buradan gündem sağmak, öncelikle TSK'daki değil, medyadaki 'darbeci' kafanın değişmesi gerektiğini gösteriyor bize.

Geçen gün intihar eden Albay'ın cenazesinde herkes 'Uuuuu, Amiral ne dediiii' diye şak şak yapan eller eşliğinde nefis başlıklar bularak 'Amiral'den sert çıkış' başlığı atarken, bir insan evladı da şunu yazmıyor:

- Bir saniye arkadaşım. Kusura bakma da sana kim siyaset yapma özgürlüğü tanıyor? 'Ellerini kollarını sallayarak içeri giren teröristleri' değerlendirme selahiyeti, meclisteki MHP'de sonuna kadar var. Askerliğinden vazgeçip gidip parti kuranların var. sokaktaki herkesin var. Benim de var. Senin yok. Sen ne zaman katıldın MHP'ye? Senin intihar eden subayınla, 'içeriye ellerini sallayarak giren teröristler' arasında bağlantıyı nasıl öyle şippadanak diye kurdun? Nasıl bir geniş perspektifin var?

Kızgın ve kıvılcım saçan gözlerin, hazır cenaze dolayısıyla siyah Ray-ban'ın örtüsündeyken, 'asker gibi sert' mesajların tam sırası değil mi sayın Amiral?

Ama yok yoook. Bizim sorunumuz yıllarca kırbacınla aşk yaşayan zavallı halkımızda. Yorumunda dahi saygıda kusur etmeyen Milliyet.com.tr okurunun, Başbuğ haberine yaptığı yorumda bildirdiği gibi : 'Sayın paşam, hemen açıklayın ki herkes bilsin yerini...' (milliyet.com.tr, Sabrımız taşarsa elimizdekileri açıklarız, 12 Şubat, 11.58, shazneci isimli kullanıcı yorumu)

Önce insanlar öğrenecek. Tepeden inme demokrasi, tepeden inme sivilleşme ile ancak bu kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder