12 Ocak 2010 Salı

Yola gelmeler...

Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, nihayet olan bitene biraz da eleştirel pencereden bakmayı başarmış. Bu ülkenin en tutucu gazetelerinin başında gelen gelenekçi Cumhuriyet'te bu görüşler eskiden sıklıkla yer alırdı. Ama şimdilerde 'insanın köpeği ısırması' gibi seyrek. Şaşırdım açıkçası... Son dönemde Cumhuriyet'te yayınlanan en demokrat yazı şöyle:

Demokrasi ve Cehalet...

Anılar denizinde dolaşıyorum kimi günler...

TEKEL işçilerinin eylemlerinde Alsancak’taki tütün işletlemelerini, vardiya çıkışlarını, Tarık Dursun K.’nın “Hasangiller”ini anımsıyorum. Buca-Alsancak hattındaki banliyö treni ve yaşanan aşklar...

Düşlerimle baş başayım... Yağmalanan dağlarımızı, ovalarımızı düşünüyorum... Kirlenen denizlerimizi, ırmaklarımızı, göllerimizi...

Ulusalcılık ya da yurtseverlik ezilenin yanında olmak, talana, soyguna karşı çıkmak değil midir?

Yıllar dingin bir ırmak gibi akıp gidiyor...

Toplumun kafası o denli karışık ki, Atatürkçülüğü ve ulusalcılığı “şoven milliyetçilikle” karıştıran, “demokrasi, özgürlük” dediğiniz zaman “Türkiye AKP’den askeri darbeyle kurtulur” tezini savunan, çeteleri kahraman gibi görenler bile var.

Umutlarını askere bağlamış toplumun bir kesimi!

Belli bir yaşta olanlar Kenan Evren’in 1982 Anayasası’na mutlaka “evet” oyu vermişlerdir. Dillerinde “ulusalcılık” ve “Atatürkçülük” var yine son günlerde... Demokrasiye, özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne sahip çıkanlara, “Balbay içeride, emekli paşalar dışarıda” diyenlere “dönekler” diyebilecek kadar düşmanlar. Bunların 20-22 yaşındaki teğmenlerin tutuklu olduğundan bile haberleri yok! Bir ülkede teğmenler darbe yapabilir mi?

Açık açık söyledikleri şu: “Asker gelsin bizi kurtarsın!”
Bu darbeci kafalar hâlâ akıllanmadı!
Sanıyorlar ki asker darbe yapınca, Türkiye kurtulacak!
Yazık!

***
12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan ders almamışlar, 27 Nisan “e-muhtırası”nın AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünün farkına varmamışlar. Acı ama gerçek bu! Tarikatçı yapılanmanın nerelere değin uzandığını bilmezler...

Kolaycıdırlar ve aynı şeyi söylerler, baskıcı bir sivil rejimle karşılaştıklarında:
“Asker gelsin bizi kurtarsın!”

Sol ve sosyalist bir siyasi partiye gir ve demokrasi mücadelesi ver!
Girmezler!

Irkçılık, mezhep ayrımcılığı yaparlar! Her Kürt yurttaşımızı potansiyel terörist görürler!
Uğur Mumcu için gözyaşı dökerler ama o cinayetin ardındaki “büyük patronun kim olduğunu” öğrenmek istemezler.
Hrant Dink öldürüldüğünde zil takıp oynadılar, biliyorum!
Necip Hablemitoğlu cinayetinin tetikçilerinin bulunmadığını bilmezler...

***
Ergenekon davasının tüm sanıklarını “kahraman” olarak görürler; çetelerle, mafyayla bağlantılı olanların arasına yurtsever aydınların, gazetecilerin, bilim insanlarının, dağda PKK’yle savaşan genç subayların konulduğundan haberleri yoktur.

Ergenekon davası sulandırıldı ve dava olmaktan çıktı... Davanın omurgası dönüp dolaşıp Balbay’ın günlükleri üzerine kuruldu, Özden Örnek Amiralin “Darbe Günlükleri” önemsenmedi!

Emekli paşalara, darbeseverlere toz kondurmazlar!

Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Çanak, Hilmioğlu’nun yaşamsal tehlikede olduğu gerekçesiyle salıverilmesini istiyor. Gerekçe olarak da üç saygın hastanenin raporlarını gösteriyor. Hilmioğlu’nun karaciğerinde kanser riski var!

Mahkemenin üç üyesinden ikisi “Hayır, tutukluluk durumu kaldırılmasın” diyor. Benim içimi acıtıyor, ya sizin?

***
Son sözüm yine sözde Atatürkçü ve ulusalcı geçinen takımla, dinci, tarikatçı, liboş tayfaya.
Birbirinizden farkınız yok! Sandıkla gelen sandıkla gidecek!

Ezilenden, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden yana olacaksınız; asker, sivil ne olursa olsun baskıcı rejimlere karşı tavır alacaksınız.

Kafatasçılık yapmayacaksınız... Ne Türkçülük ne de Kürtçülük!

Anlaştık mı?

hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder