1 Ocak 2010 Cuma

Hesap etmeden safa geçmek

Karadeniz'de büyüdüm. Türkiye'nin saf, katıksız coğrafyasının tam göbeğinde... Terör olaylarının en yoğun olduğu dönem, biz görece rahattık. 'Burada barınamaz teröristler' diyordu büyükler, o yüzden Samsun'da terör yok.

İlk Kürt arkadaşımı 17 yaşındayken üniversitede edindim. Sonrasında bir Kürt daha tanıdım, bir Kürt daha. Bir tanesine aşık oldum, diğeriyle sırt sırta verip çalıştım, mesai paylaştım. Paramı, güvenimi paylaştım. Sonra Ermeni bir çocukla silah arkadaşlığı yaptım. Annemin küçükken mutfaktan pişen tencereyi arakladığımda, terliği peşimden fırlatırken 'Ermeniii' diye hakaret amaçlı kullandığı kelimenin zararlı birşey olmadığını gördüm. Kardeşim Ermeni'ydi, ben Karadenizli... Böyle bir şey yani. O yeşil gözlü, ben koyu kahve hesabı.

Bizim mahalledeki Özgür, tanıdığım ilk ateistti. Evleri camiye bizimkinden daha yakındı, sabah ezanı kulağında çınlıyor olmalıydı. Belki ezana karşı küfür ederek uyanıyordu her gece, bilemem. Ama hiç mevzumuz olmadı. Sonrasında Yahudi, zenci, eşcinsel, Darwin'e tapan, tasavvufla sıyırmış, Avustralyalı, İngiliz, Amerikalı, İBDA-C militanı, eski kulağı kesik TİKKO'cu bir sürü tanıdığım oldu. Hepsi birer alemdi. Ve hiç biri beni öldürmeye kalkmadı.

Bunların hepsi, Samsun'dan ayrıldıktan sonra oldu. Bana şu ana kadar öğrendiklerimin yüzde 95'ini öğrettiler. Samsun'da da öğrenebilirdim kuşkusuz, ama deneyim edinemezdim. Çünkü çevrem yalıtılmış. Trabzonlu da öğrenemezdi. Kayserili. Manisalı. Ya da Vanlı.

Kürtlerle ilgili hak teslimi konusunda hükümetin beceriksizlikleri ve oy kaygısı kokan hareketler işin içine girmiş gibi görünüyor. Bu ikilem, toplumda net bir çizgi yaratmış durumda. DTP'nin kendisini terör güruhundan ayrı bir yere koyamaması, İzmir'de cisme bürünen ülkenin batısının saldırganlığı üzerine Kürtler'in de basbayağı milliyetçi savlar geliştirmeleri işi yokuşa sürüyor.

İşin kötü tarafı, son zamanlarda aklı selim bildiğim insanların dahi bu konuda - yani herkese tüm özgürlüklerinin verilmesi - konusunda Kürtler'i ayırıyor. 'Hayır' diyorlar, 'İnsanları öldürenlere özgürlük mü verilir?'

Tam da içleri kemiren durumu sona erdirmek için verilir özgürlük. İnsan gibi yaşama hakkı. Birileri terör eylemi yapıyor diye vazgeçilirse, asıl o zaman terör kazanır. Bu çok basit denklemi neden kuramıyor kimse?

İki tarafın da etnik kökeni öne çıkaran milliyetçi cenahının istediği noktaya geliyor açılım. Kürt hareketinde de, Ankara'daki atıp tutan siyasilere taş çıkaran kafatasçı faşistlerin olduğunu daha net gördük bu sayede. Sorunun çözümü, siyasi hesaplardan uzak olmadığı sürece zor. Bunun için sevgili Kürt arkadaşlarımın da Abdullah Öcalan'ı 'tek çare' olarak görmekten vazgeçmeleri gerekiyor. Bu ülkedeki 20 milyon Kürt'ün kaderi, hapisteki bir müebbet hükümlü tarafından çizilemez.

Hesap etmeden, etrafındaki kalabalığı görüp o tarafta saf tutmadan önce, savaş meydanına ortadan bakmakta fayda var. 30 yıldır silahla çözülmeyen bu sorun, yine silahla çözülmeyecek. Konuşarak, 'ötekiden' korkmayarak ve onunla diyalog kurarak çözülecek.

Herkes hakkını arayacak. Devlet bugüne kadar baskı altında tuttuğu, ezdiği insanları uzun bir süreç sonunda da olsa hakkını verecek. Mecbur buna.

Aleviler semah dönecek, çingeneler buzuki çalıp gönüllerince eğlenecek, Hristiyanlar İncil'ini basıp adam gibi dağıtabilecek, ruhban okulunda din adamını yetiştirecek. Başörtüsü yüzünden hukuk fakültesine giremeyen kızcağıza dokunulmayacak. Kimse eşcinsel diye hakemlikten atılmayacak.

Bu konularda her zaman ufkumuzu açan, bizi uyaran ve uyandıran Baskın Oran'a çok ihtiyacımız olduğu düşüncesindeyim. Konuyu çok güzel özetlediği yazılarıyla ilgili ara sıra sitesine girip okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Buraya yazmayı düşündüğüm İzmirli saçmalıkları konusunda hiçbir şey söylememe gerek bırakmayan yazısını da özellikle salık veriyorum.

baskınoran.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder