30 Aralık 2010 Perşembe

Üniversiteliler

Allahım, şu okullar için ne terler akılıtıyor, ne ekonomi dönüyor... İnsan düşünmeyi, analiz etmeyi öğrenmek için gittiği üniversitelerdeki gençlerden, ister istemez biraz daha seviye bekliyor değil mi? Şerif Mardin hocanın önceki hafta Gerçek Orada Bir Yerde programında söylediği gibi: Türkiye'de üniversitelerin yüzde 95'i yüksekokul. Üniversite falan değil.

'Eylem yapanı okuldan atarım. Burası benim okulum' diyen badem bıyıklı, fikir özürlü rektörlerin olduğu üniversiteye ancak böyle üniversite öğrencileri yakışır. Abbas Güçlü'nün Genç Bakış programında zap arasında rastladığım sınıf öğretmenliği 3 sınıf öğrencisi arkadaş, harita metottan yırttığı kağıda yazdığı sorusunu sordu konuk Süheyl Batum'a. Daha doğrusu, soramadı. Kendi yazısından kekele-mekele okumaya çalıştığı soru, 'Türban neden serbest bırakılıyor? CHP niye buna alet oluyor?' mealinde bir soruydu ki; çok önemli bir meseleye 'farklı bir boyut katmanın' heyecanına gark olan ve eli ayağı titreyen arkadaşın imdadına sunucu Güçlü yetişti: Kağıttan okumayın lütfen, aklınızdakini sorun. Öyle bir şey anlaşılmıyor!

Bu arkadaş üniversiteli. Buna eğitim veren hocaları da az buçuk biliyoruz. Ne yapsın kızcağız? Kafayı çevirmekten, neler olup bittiğini anlamaktan, empati yapmaktan aciz. Sürekli dizi izleyicisi ve facebook kullanıcısı olarak yeni nesilleri hazırlayacak yaşama. Başarılar diliyoruz. Aldığı eğitimin bir sürü derdi olması gerekirken, ilk sıkıntısı başkasının okula girip girememesi. Yani, meşhur fıkrada Temel'in derdi gibi: Kürt anasını görmesin!

Yeri geldi, burada sıkıştıralım. Türk televizyon tarihinin en kalburüstü programı Gerçek Orada Bir Yerde, pazar akşamları 23.00'te tekrar yayınıyla ekranlara geliyor. Uzay seviyesi var programda. Üç sıyrık adam; Gündüz Vassaf, Şerif Mardin ve Murat Belge. 2040'ta Türkiye'de ancak ulaşılabilecek seviyeyi yakalamış, takılıyorlar.

Geçtiğimiz gün, öğrenci protestolarından dolayı 'üniversite' kavramı konuşuldu. Müthiş tespitlerin olduğu programda garabet üniversitelerimizin hali ortaya döküldü. Mardin, üniversitenin 'edeb öğrenme yeri' olarak tarif edildiğini söyleyerek olayı özetliyor. Üniversitelerin örgütlenmesinin olmadığından söylüyor. Doktorların, isçilerin herkesin örgütü olduğunu, ancak üniversitelerin tam tersine başına YÖK gibi bir bela sarılarak özgürleşeceği yerde baskı altına alındığını belirtiyor büyük hocamız.

Gündüz Vassaf'ın dikkat çektiği nokta da ilginç: 'Üniversiteler çiftlik gibi. Eylül'de açılıyor. Haziran'da kapanıyor. Bu model bitmeli. Dönemlik bilim mi olur? İletişimi daha fazla kullanmalı ve mutlaka online eğitim geliştirilmeli'.

YÖK kurulduğunda protesto için anında görevi bırakan az sayıdaki akademisyenden biri olan (1995'te üniversiteye geri döndü) Murat Belge ise, 'Düşünün, YÖK 'sözde' Ermeni soykırımını araştırın diye üniversitelere mesaj gönderiyor. Sen kim oluyorsun da benim araştırmamı yönlendiriyorsun diyen çıkmadığı gibi, 'ısmarlandığı üzere' araştırma yapıp YÖK'e gönderen ve yaranan üniversiteler var' diyor.

Yeri gelmişken, Gündüz Hoca'nın dikkat çektiği YÖK Kanunu'nun 4. maddesi, zaten her şeyi özetliyor. Üniversite, özgür ve sorgulayıcı bir eğitim değil, sınırları çizilmiş bir gençlik istiyormuş. Bıyrın efenim:

----
Madde 4 – Yükseköğretimin amacı:
a) Öğrencilerini;
(1) ATATÜRK İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,
(2) Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,
(3) Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,
(4) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren,
(5) Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,
(6) Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş....

(falan, feşmekan...)
----

YÖK, sen malmışsın. Harbi söylüyorum. Üniversiteler de, öğrencileri de tam senlik, evlere şenlik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder