5 Ağustos 2010 Perşembe

1988

Yaprakları solan yılların hikayesini yazsanız, hangisini seçerdiniz? Doğduğunuz yılı mı? Aşık olduğunuzu mu? Yoksa, hatırladığınız ilk aile bireyinizin vefat ettiği sene mi daha çok iz bırakırdı yaşamınızda?

Bunu düşündüm geçenlerde. Neyi yazardım? 1981'de doğdum, 85-86'dan bu yana hatırlıyorum ve biriktiriyorum. Neydi en sansasyonel? Duvarın yıkılması mı? Körfez Savaşı yüzünden evimizin yanlarında bir yerlerde güvenli bir kovuk aradığımız sene mi? İnternet devrimi mi? Gazeteciliğe başladığım yıl? Sarsıntı dolu 2001? Manyamış 2008?

Her yılı apayrı değerlendirmek lazım, böyle bir çalışma yapılırsa. Ama ben galiba buldum. 1988'i yazarım. Ve, karar verdim. Bir gün 1988'i yazacağım. Yaşama dev bir iz bırakan o çılgın yılı yazacağım.

1988'den bir konseri 10 gündür indiriyordum. 47 parçaya bölünmüş DVD'yi nihayet bitirdim. Konser, Bruce Springsteen'in Doğu Almanya'da verdiği unutulmaz konseri. Efsanevi müzisyenin Tunnel of Love Express kapsamında Doğu Berlin'deki Radrenbahn Weissensee'de verdiği müzik tarihinin en önemli konserlerinden biri. 160 bin insanın katıldığı bu konser, bir yıl sonra tarih sahnesinden silinecek olan sosyalist Doğu Almanya'nın gördüğü belki de son büyük kültür olayıydı. Olağanüstü kalabalığın 'Born in the USA' şarkısına yaptıkları düet, insanı bir garip ediyor. Birleşmenin eşiğindeki GDR, sosyal patlama yaşıyor...

Eric Hobsbawn'da okumuştum galiba: "1989'da dünya tarihi sona erer. Tek kutuplu ve kukla dünyada, hiç bir şey eskisi gibi renkli olmayacak."

Dünya tarihinde, tek kutba inmeden önce yaşanan çeşitlilik içinde yaşanan son yıl, 1988. Kültürel tektipleşmenin tadını kaçırdığı yaşamlar, 90'ların kimliksiz karakterleri henüz türememiş. Michael Jackson'ın değişmemiş bir kimliği var. Henüz Thriller seviyesinde. Hollanda, Van Basten'in müthiş golüyle coşmuş, Ben Johnson dopingli çıkmış. Özal iktidarda, Tayyip'in günümüzdeki sıkboğazlığını tecrübe ediyor.

1988. Güzel ve özel bir seneydi. Ne mutlu yaşayanlara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder