28 Şubat 2011 Pazartesi

Baygın kanaat önderleri: İmamlar

Sosyolojik olarak ihmal edilmiş bir grup imamlar. Yüzyıllarca diğer büyük dinlerdeki gibi ruhban sınıfı olmadığı için avantajlı addedilen İslam'da, Türkiye'deki Diyanet sisteminin basbayağı yarattığı bu sınıf, toplumsal analizlerde çoğu zaman ihmal ediliyor.

Oysa, dinsel bağları doğu kökenli bir toplum olduğu için hâlâ güçlü bir figür olan imamlar, günümüzde klişelerin buzlanmasında ciddi rol oynuyor. İmamların kamuoyuna etkisi, mekansal yalıtıma (cami) sahip olduğu için belki de genellikle dikkatlerden kaçan çok önemli bir ayrıntıya dönüşüyor.

Günümüzde medya (elbette yeni medyayla birlikte), insanın düşünsel devinimindeki dış etkenler arasında başı çekiyor. Bu toplumun insanları üzerinde etkinlik halkalarını içten dışa sıraladığımızda ortalama ikinci çemberde yer alacaklardan birisi de "imam" etkisidir. Camiyi bilmediği için bu tespitimi ciddiye almayanlar için örneklerle nasıl olduğunu açıklayayım, müsaade buyurunuz.

Kelime anlamı "önderlik eden" olan İmam, İslam kültürüne göre, topluluğunun salt lideri değil, yöneticisidir. Özellikle ortaçağdaki İslam toplumlarında devlet liderlerinin de bir ünvanının İmam olması, bunun bir yansımasıdır.

Her zamankinden daha açık konuşup/tartışabilen postmodern toplumlarda en sağlam dokunulmazlığa sahip kürsü, imamlara ait. Cuma vaaz ve hutbelerinde ortalama yarım saat boyunca tek kelimesi dahi bölünmeden konuşma özgürlüğüne sahip tek hatip onlar.

Her dediğini dinlemek zorundasın, itirazın olsa bile dillendirme şansın yok. Zira camide ayağa kalkıp konuşma gibi bir şans, mekansal kültür nedeniyle mümkün değil. En fazla yapılabilecek şey, ibadet sonrasında imama gidip itirazını tekil olarak iletmek.

Güzel. Peki bu koşullarda istediği gibi konuşabilen imamların kürsüde nelerden bahsettiğinden haberi olan var mı? Cuma namazı için camiye gidenleriniz az buçuk bunlardan haberi vardır. Bilmeyenler için geçenlerde bizzat cumada denk geldiğimi burada örnek vereyim:

İmam çıkmış, zerre kadar dünya siyaseti ve tarih bilgisi olmadan 1980'li yılların hamaset edebiyatıyla "gavur" edebiyatı yapıyor. İnanılmaz saçmalıklar ve yanlış bilgilerle üstüne üstlük. Çanakkale'de 250 bin şehidin kanla suladığı topraklarda İngizlerin ve Avustralya'ya kadar tüm küfür halklarının Türk ve müslüman milletinin üzerine çullanarak halifeliği yıkmak için bir yumruk olduğunu anlatıyor kuş kadar tarih bilgisiyle... Hani olaydan hiç haberi olmayan biri rahatlıkla sırf bu sebepten savaşıldığını sanar. Hamaset şapır şapır damlıyor, göl oluyor. Diyor ki muhterem imam, "Kafirler bir de gelip burda şafak ayini denen rezilliği yapıyorlar topraklarımızda..." (24 Nisan Gelibolu Şafak Ayini'ni kastediyor).

Bir başka örneği İsviçre'deki saçma sapan minare yasağının ardından gelmişti bir başka muhterem büyüğümüzden: "Bir de medeniyet derler. Olmaz olsun böyle medeniyet! Camilerimize tahammül edemiyorlar, sonra gelip bize medeniyet öğretiyorlar!"

E be hocam, adama demezler mi senin ülkende kıçıkırık Trabzonlu iki aklı evvel, kilise duvarına 'Yıkılın lan buradan' uyarıları asarken, rahip öldürülürken, Süryaniler yıllarca yok sayılırken, Yahudi sinagogları bombalanırken neredeydin?

İbadet, inananların değerini bildiği bir şey. Samimi bir inanan olarak neden çıkıp o zaman kürsüye cemaatine karışmış olması kuvvetle muhtemel o gerizekalılara "Ey cemaat! İbadet yerleri kutsaldır. Camilerimiz bizim için nasıl değerliyse, başka dinlerde olanların da ibadet yerleri öyledir" demedin?

Yıkılan/yakılan bir kilisenin cemaatinin topluca müslümanlığa geçecek hali yok herhalde, değil mi? En büyük hoşgörü abidesi sayıp sürekli referans verdiğin Osmanlı sultanları sürekli kilise/sinagog mu yakmış hayatı boyunca? Bakın bakalım. Bir dediğinizin diğer söylediğinizle mantıksal çerçevesi bile ucu ucuna gelmiyor daha, ne konuşuyorsunuz?

Sonuca gelelim. Günümüzde insanlara doğrudan hitap eden çok güçlü etki odağı imamlar, çağın azami bilgi gereksinimlerinin çok uzağındadır. İmamlar, hadis, tefsir gibi dini ilimlerin yanında azami derecede Tarih, Sosyoloji, Coğrafya, Felsefe gibi sosyal bilimleri mutlaka bilmeli ve bunlardan bihaber olanların bu görevi yapmamasına izin verilmemelidir. İmamların, ilk ve orta dereceli okullarda düşük kalibresinden şikayet edilen öğretmenlerden çok daha düşük seviyede kültüre sahip olduğu unutuluyor.

İmamların bu dönüşümü, artık neredeyse düz lise müfredatına sahip, meslek dışında bir sürü insanın gittiği İmam-Hatip Liseleri'yle olacak bir şey değil. O korkunç bütçesiyle Diyanet, garip gurup kitaplara/projelere para harcayacağına, kendisi bu eğitimleri düzenleyebilir.

Nasıl olur bilemem. Ama bu iş için çok ciddi bir sosyal bilimler kurumuyla ilişki içinde çalışması şart. Toplu bir eğitimle yeni bir kuşak da gerekiyor. Eski kemikleşmiş menkıbelerini 40 yıldır anlatan hocaefendilerin emekli edilip, doğru düzgün konuşabilen ve sosyalizmden, ekonomiden, Avrupa'dan, Ortadoğu'dan haberdar olan, tercihen yabancı dil de bilen bir din görevlisi kuşağının oluşması şart.

Aksi taktirde, toplumsal dönüşümün hep bir ayağı topal kalır ve faşizan tipler ortalıkta birilerine haddini bildirme nutukları atmaya (hatta zaman zaman terör estirmeye) devam eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder