Utanmak, Türk Dil Kurumu sözlüğündeki ilk anlamında şöyle karşılık buluyor: "Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak." Günlük yaşamda sık kullandığımız, karakterler türettiğimiz (Utanmaz Adam) bir kelime. Ahlaki ve töresel nosyonlarla yüklü çağrışımı ön planda olsa da, aslında yaşamın çok daha içindeki bir eylemi tanımlıyor.
21. yüzyıl yaşamında utanmak, düşülen zor durumdan en az hasarla çıkmak için 'mış gibi yapmanın' gözde eylemi olma yolunda önemli aşama kaydetti. Ama utanmak, sürekli olumsuzlanan bir fiil olduğu için giderek dışlanan bir davranış haline de geldi.
Utanmak erdemli bir davranış değil artık. Utanılmış bir iş yapmış olmakla neden-sonuç ilişkisinin birebir bağlamından dolayı, bireyler "ar etmekten" uzaklaştı. Küçük duruma düşmek, ayıplanmak ve yüz kızarıklığından kaçış, utanma bilmezliği yüceltti.
Oysa hakkıyla utanmak, toplumsal kurtuluştur. Ne çekinilecek bir şeydir, ne de kaçıp saklanacak. Tam tersine; insani bir eylem olarak sağduyunun, empatinin ve de sonucunda doğruyu bulmanın harcında yer alan bir duygudur.
Şimdilerde utanmazlık, yüce bir üstün çıkma hissiyatıyla meşrulaştırılıyor. Utanan pısırık, ebleh ve hatta tutucu addedilirken, utanmazlığa 'cesaret' payeleri veriliyor algısal düzlemlerde.
Hakkıyla utanılsaydı;
Verdiği sözleri bir gün unutur muydu siyasiler?
14 yaşındaki kıza tecavüze yeltenir miydi büzüşmüş penisler?
Evde canı çıkan kadına iner miydi tokatlar?
İliğine kadar sömürülen işçiye bir anda kapanır mıydı kapılar?
İşine gelmeyen haberi atlar mıydı gazeteciler?
Eliyle attığı golü sineye çeker miydi topçular?
Utanç, hatalarla dolu insan yaşamının en öğretici duygusudur. Kaybolması, tümden kaybın tetiğidir. İnsaniyetin kaybının...
24 Ocak 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder