30 Eylül 2010 Perşembe

Dil meseleleri

Dil, kültürün taşıyıcısı. İfadenin dışavurumu. Sanatın, yaratıcılığın, diyaloğun, fikrin kilidi. Üzerine düşündüğünüzde görüyorsunuz ki; dil, yükselişin zorunluluğu.

Türkçe, keyifli bir dil. Arapça, Farça, Fransızca ile etkileşen ama kendi fikrini yaratan, büyük yazarlar çıkarmış bir dil. Güzel bir fonetiği var. Ya da bize öyle geliyor, yaşıyoruz diye...

Son zamanlarda akıllara ziyan hatalar gördükçe Türkçe'nin nasıl öğretildiği ve nasıl uygulandığı konusunda daha sık kafa yormaya başladım. Galiba, bunun ilk sebebi, okuma Türkçesi yaygınlığı/ekran Türkçesi yaygınlığı... Yani 1/10 gibi bir oran. Edebi veya editoryal eser okumayan (gazete okuyoruz ya, mal mısın?), reklamlardan ve dizilerden kelime koparan 15-30 yaş grubunun devingen sokak Türkçesi, kullandığımız dilin kanseri olmuş durumda.

Dil, yaşayan bir oluşum. Bu yeni kültürel etkilerin 'eksi' katkıları olacaktır. Belki de biraz olmalıdır. Ona da itirazım yok. Beni üzen, yazı Türkçemizin korkunç hale gelmesi. En basit kuralları dahi bilmeden, basit kelimeleri dahi yanlış yazarak faciayı görünür hale sokmamız. Gazetelerde her gün onlarca yazım/kelime seçimi hatası yapılıyor. Ama reklam tabelalarında nasıl yapılır, anlamıyorum. Pilot kalemle yazılan bir şey değil ki bu? 10 günde hazırlanıyor? Nasıl harf unutulur? Nasıl imla kılavuzuna bakılmıyor? Bırakın da dolaysız söyleyelim: Kör müsünüz be kardeşim!

Mecidiyeköy'de bir iş hanının beşinci katında 10 metrelik pankart:
SİVASLILAR DERNEĞİN'DEKİ GECEYE DAVETLİSİNİZ
İzmir-Gaziemir'de bir köftecinin tabelası. hem ismi var, hem internet adresi: (Not etmemişim, tam aklımda değil ama şöyle birşey)
FÜZYON KÖFTE www.füyonköfte.com
Balmumcu'dan Ortaköy'e inerken yol tabelası:
Barboros

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder