Mücadele, direnç ve alın terinin sporu kürek, tarihsel kökeninin sağlam harçlarından biri sayılan Ox-Cam ile yeniden hatırlanır. Londra'yı yılan kıvraklığıyla ikiye ayıran Thames'in mide kaldıran toprak rengi suyu, sadece bu yarışa özel arındıran Ganj'a dönüşür. Yarış biter, kaybeden kürekler ellerde, başlar önde sessizce voltasını alırken, kazananın kutsal yıkanışı başlar beş para etmez kirli suda.
Bugün beşinci kez Oxford-Cambridge yarışı anlattım mikrofon başında. Beşinci kez 20 dakikalık fırtınaya tutuldum. 157'nci Ox-Cam'in sonunda, Dark Blue tarifsiz sevincini yaşarken, Cambridge sessizliğe gömüldü.
Altı ay boyunca akıtılan kovalarca terin karşılığıdır galibiyet. Eşsiz bir mutluluk. Galibiyet, ezeli rakibe galip gelmenin, derin bir nefes almanın bir rahatlığı, geleneğin parçası olup 'oradaydım' demenin huzurudur yalnızca. Kazanma ihtimalin Putney Köprüsü'nün altında 50-50 iken duyduğun kaygıyı bertaraf etmenin keyfidir.
1829'da iki rakip üniversitede okuyan dostun başlattığı bu klasik yarış, büyük ölçüde dokusunu koruyarak paranın satın aldığı tüm sportif organizasyonlara karşı hâlâ 'amatörlüğün' bayrak taşıyıcılığını yapmaktadır. Hangi teknenin Middlesex, hangisinin Surrey tarafında başlayacağının belirlediği yazı-turanın yapıldığı madeni paranın bile 1829'daki orjinal para olması, yarışa nasıl bir düşünceyle sahip çıkıldığının en iyi göstergesi değil midir?
The Boat Race, sporun "yarışmak" olan ama kirletilmiş öncül anlamını olimpiyattan bile iyi temsil edebildiği için apayrı bir yerdedir. İçinde sadece biz ve onlar barındırmasına karşın, bir yıllık sabırsız bekleyişin karşılığını 20 dakika içinde en yoğun fiziksel ve duygusal performansla verdiği için ayrıdır. Boat Race, emeğin ve kendini adamanın spordaki en saf karşılıklarından biridir.
Bu yılki yarışla ilgili de bir şeyler ekleyeyim kapatırken... Geçen yıl testis kanserini yenen hamla Simon Bishop'ın, yarışın beş kilometresinde kusursuz bir tempoyla giden Oxford teknesini kontrol ettiği mücadelede, hemen önündeki 'çocuk', henüz 19 yaşında bile olmayan Sam Winter-Levy'ydi. Tarihin en genç dümencilerinden Levy'nin çizdiği rotada teknedeki 18 kol, adeta dev iki kola dönüştü. Minik adacık Chiswick Eyot geçildiğinde, işin rengi belli olmuştu. 6 saniye önündeki rakibini kadın dümenci Liz Box'un kontrolündeki Cambridge son bir çabayla yakalamaya çalıştı, ancak rakip tekneyi önünde 'debelenirken' gördükçe kamçılanan Oxford, galibiyet havasına girmişti bir kere. Geriye kalan bir millik bölümde Cambridge, aradaki farkı dahi kapatamadı. Bitiş çizgisinden Oxford, 17 dakika 32 ile geçerken, Cambridge 12 saniye sonra yarışı bitirdi.
Olimpiyat meşalesinin ısıtmayan ateşinin altında yapılacak farklı bir Oxford-Cambridge için bir yıl sonrasına sözleşerek bitiriverdik yarışı. Tüm 'amatör ruhu' seven izleyicileriyle birlikte.
Üzerinden nehir damlayan Oxford, içinde büyük bir gururla gözden kayboldu; Cambridge ise derin üzüntünün çok geçmeden tutuşturuvereceği istekle. Başka bir şey konuşulmadı burada. Ne para, ne de şöhret.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder