Utanmak, Türk Dil Kurumu sözlüğündeki ilk anlamında şöyle karşılık buluyor: "Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak." Günlük yaşamda sık kullandığımız, karakterler türettiğimiz (Utanmaz Adam) bir kelime. Ahlaki ve töresel nosyonlarla yüklü çağrışımı ön planda olsa da, aslında yaşamın çok daha içindeki bir eylemi tanımlıyor.
21. yüzyıl yaşamında utanmak, düşülen zor durumdan en az hasarla çıkmak için 'mış gibi yapmanın' gözde eylemi olma yolunda önemli aşama kaydetti. Ama utanmak, sürekli olumsuzlanan bir fiil olduğu için giderek dışlanan bir davranış haline de geldi.
Utanmak erdemli bir davranış değil artık. Utanılmış bir iş yapmış olmakla neden-sonuç ilişkisinin birebir bağlamından dolayı, bireyler "ar etmekten" uzaklaştı. Küçük duruma düşmek, ayıplanmak ve yüz kızarıklığından kaçış, utanma bilmezliği yüceltti.
Oysa hakkıyla utanmak, toplumsal kurtuluştur. Ne çekinilecek bir şeydir, ne de kaçıp saklanacak. Tam tersine; insani bir eylem olarak sağduyunun, empatinin ve de sonucunda doğruyu bulmanın harcında yer alan bir duygudur.
Şimdilerde utanmazlık, yüce bir üstün çıkma hissiyatıyla meşrulaştırılıyor. Utanan pısırık, ebleh ve hatta tutucu addedilirken, utanmazlığa 'cesaret' payeleri veriliyor algısal düzlemlerde.
Hakkıyla utanılsaydı;
Verdiği sözleri bir gün unutur muydu siyasiler?
14 yaşındaki kıza tecavüze yeltenir miydi büzüşmüş penisler?
Evde canı çıkan kadına iner miydi tokatlar?
İliğine kadar sömürülen işçiye bir anda kapanır mıydı kapılar?
İşine gelmeyen haberi atlar mıydı gazeteciler?
Eliyle attığı golü sineye çeker miydi topçular?
Utanç, hatalarla dolu insan yaşamının en öğretici duygusudur. Kaybolması, tümden kaybın tetiğidir. İnsaniyetin kaybının...
24 Ocak 2011 Pazartesi
20 Ocak 2011 Perşembe
Sahtem çıkmış
16 Ocak 2011 Pazar
Marillion'un notasındaki ölümsüz
Çekoslovak'ta okuduğu bir yazı üzerine Don Allum'dan beni haberdar eden Berkem Ceylan'a...
Bazen 'ucube'(*) bir anıt, boyutundan büyük anlamlara sahip olabilir. Anıtlaştırmakta amaç, bir fâniyi, anıyı, sevinci, üzüntüyü ya da icadı ölümsüzleştirmektir. Bir başka açıdan bakarsak, sanatçısının geçmişte kalana saygı duruşudur. Hatırlatmak ve yeniden yaşatmaktır.
İngiliz grup Marillion'un 2004 tarihli 18 dakikalık şarkısı Ocean Cloud'u adadıkları bir denizcidir, bu kez anıtlaşan. İrlanda'daki Achill Adası'nda anıtı bulunan bir denizci: Don Allum. 4 Eylül 1987'de tamamlanan efsanevi yolculuğun bittiğini günün şerefiyle birlikte insanın kendisine çizilen sınırları aşma iradesini temsil eder bu taş parçası.
Donald Edward Allum, 1937'de doğdu. 17 yaşında okuldan ayrıldıktan sonra savaş çağındaki dünyanın geçerli mesleklerinden birini yaptı: Askerlik. Yeşil Ceketliler ile geçirdiği yıllar, ancak 1969'da ordudan ayrılınca son buldu.
Yıllar kendisini sert koşullara alıştırdığı için, ona yumuşak gelen günlük yaşama kolayca adapte olamadı Don. Gazetelerde Tom McLean'ın Atlantic'i tek başına kürekle 70 günde geçtiği haberinin olduğu vakitlerdi. Kuzeni Geoff ile normal insanın aklına gelmeyecek deliliğe merak saldı: Onbinlerce göçmeni, Titanic gibi pek çok gemiyi yutmuş olan Atlantik'i her iki yönde de kürek çekerek geçmek ve doğa koşullarına meydan okumak.
1971'de Las Palmas'tan Geoff ile başlayan yolculuğu 73 günde Barbados'ta bitti. Dönüş, 1972'nin 5 Haziran günü Newfoundland'dan başladı. Ancak üçüncü günde Geoff rahatsızlandı ve bir tanker ile geri dönderildi. Teknesi QE3 ile yola devam eden Allum, 75 gün tek başına ilerledi. Ancak 75'inci gece çıkan dev dalgalar küreklerini ve kalan yiyeceğinin çoğunu götürdü. Ama şansı yanındaydı. Zira ertesi gün onu arayan kurtarıcı bot, okyanusun ortasında kalan Don'a ulaştı.
Aradan 14 yıl geçti. Don Allum, yarım bıraktığı tamamlamak istiyordu. Maceraya geri döndü. Cesur kürekçi, 48 yaşında olmasına karşın 30 Ocak'ta Kanarya Adaları'ndan yola çıktı ve tam 113 günde Nevis'e ulaştı. Bu kez geriye dönmeye kararlıydı. 15 yıl önce yaptığı gibi yine Newfoundland'dan teknesini açtı okyanusa.
Don Allum, dördüncü okyanus yolculuğuna 21 Haziran 1987 sabah saat 10'da başladı. İyi ve sissiz bir havada. İlk bir hafta iyi havayla geçtikten sonra güçlü okyanus rüzgarlarına karşı sınavı başladı.
17'nci gün boyunca yağmur yedi, 19'uncu günde köpekbalıklarıyla karşılaştı. 22'inci günde radyosundan Nigel Mansell'in kazandığı F1 Britanya Grand Prix'sini dinleyerek ilham aldı. Nigel, hızlıydı. Sonraki bir kaç gün yunuslar eşliğinde yardı denizi. 35'inci gece, baskın yapan yağmurun doldurduğu teknesini boşaltmaktan yorgun düştü. 37'inci günde hiç bir şey duymadı ve görmedi. Sadece QE3 ve kendi dünyasında rotasında ilerlemeye devam etti.
1 Ağustos'a denk gelen 42'inci gün ıslaktı. Feci yağmurda uyku uyuyamadı. On gün sonra bir mil uzaktan geçen bir tanker ile bakıştılar. 59'uncu günde İrlanda Radyosu'nu dinlemeye başladı. Bu, kalan mesafenin 250 milin altına indiğini gösteriyordu. 71'inci günde balıkçı teknelerinin ilk hareketlerini görmeye başladı. İki gün sonra da Cork ve Dublin'in işaretlerini.
Ve 5 Eylül 1987: Don Allum, yolculuğunun 77'inci gününde Dooagh'a ulaşarak, Atlantik'i Amerika'dan Avrupa'ya geçip 'çift tarafı' tamamladı.
İrlandalı denizci, insanın direnç ve inancıyla aştığı duvarların sembolü olarak tarihe notunu düştükten sonra 1992'de kalp krizinden hayata veda etti. Don Allum, günümüzde bu okyanusu her iki yönde de tek başına geçebilen yegane kürekçi olma özelliğini korumaktadır.
---
(*) Tırnakladığımız bu sıfat, pek haşmetli Başbakan Tayyipcan'ın, 13 Ocak 2011 günü Kars'taki dikine heykeller için kullandığı güzide türkçesinden bu yazı için ödünç alınmıştır.
RESİM: Don Allum'un 1987'de dönüş yolculuğunu tamamladığı İrlanda'nın Achill Adası'daki Dooagh kentinde bulunan anıtı.
Bazen 'ucube'(*) bir anıt, boyutundan büyük anlamlara sahip olabilir. Anıtlaştırmakta amaç, bir fâniyi, anıyı, sevinci, üzüntüyü ya da icadı ölümsüzleştirmektir. Bir başka açıdan bakarsak, sanatçısının geçmişte kalana saygı duruşudur. Hatırlatmak ve yeniden yaşatmaktır.
İngiliz grup Marillion'un 2004 tarihli 18 dakikalık şarkısı Ocean Cloud'u adadıkları bir denizcidir, bu kez anıtlaşan. İrlanda'daki Achill Adası'nda anıtı bulunan bir denizci: Don Allum. 4 Eylül 1987'de tamamlanan efsanevi yolculuğun bittiğini günün şerefiyle birlikte insanın kendisine çizilen sınırları aşma iradesini temsil eder bu taş parçası.
Donald Edward Allum, 1937'de doğdu. 17 yaşında okuldan ayrıldıktan sonra savaş çağındaki dünyanın geçerli mesleklerinden birini yaptı: Askerlik. Yeşil Ceketliler ile geçirdiği yıllar, ancak 1969'da ordudan ayrılınca son buldu.
Yıllar kendisini sert koşullara alıştırdığı için, ona yumuşak gelen günlük yaşama kolayca adapte olamadı Don. Gazetelerde Tom McLean'ın Atlantic'i tek başına kürekle 70 günde geçtiği haberinin olduğu vakitlerdi. Kuzeni Geoff ile normal insanın aklına gelmeyecek deliliğe merak saldı: Onbinlerce göçmeni, Titanic gibi pek çok gemiyi yutmuş olan Atlantik'i her iki yönde de kürek çekerek geçmek ve doğa koşullarına meydan okumak.
1971'de Las Palmas'tan Geoff ile başlayan yolculuğu 73 günde Barbados'ta bitti. Dönüş, 1972'nin 5 Haziran günü Newfoundland'dan başladı. Ancak üçüncü günde Geoff rahatsızlandı ve bir tanker ile geri dönderildi. Teknesi QE3 ile yola devam eden Allum, 75 gün tek başına ilerledi. Ancak 75'inci gece çıkan dev dalgalar küreklerini ve kalan yiyeceğinin çoğunu götürdü. Ama şansı yanındaydı. Zira ertesi gün onu arayan kurtarıcı bot, okyanusun ortasında kalan Don'a ulaştı.
Aradan 14 yıl geçti. Don Allum, yarım bıraktığı tamamlamak istiyordu. Maceraya geri döndü. Cesur kürekçi, 48 yaşında olmasına karşın 30 Ocak'ta Kanarya Adaları'ndan yola çıktı ve tam 113 günde Nevis'e ulaştı. Bu kez geriye dönmeye kararlıydı. 15 yıl önce yaptığı gibi yine Newfoundland'dan teknesini açtı okyanusa.
Don Allum, dördüncü okyanus yolculuğuna 21 Haziran 1987 sabah saat 10'da başladı. İyi ve sissiz bir havada. İlk bir hafta iyi havayla geçtikten sonra güçlü okyanus rüzgarlarına karşı sınavı başladı.
17'nci gün boyunca yağmur yedi, 19'uncu günde köpekbalıklarıyla karşılaştı. 22'inci günde radyosundan Nigel Mansell'in kazandığı F1 Britanya Grand Prix'sini dinleyerek ilham aldı. Nigel, hızlıydı. Sonraki bir kaç gün yunuslar eşliğinde yardı denizi. 35'inci gece, baskın yapan yağmurun doldurduğu teknesini boşaltmaktan yorgun düştü. 37'inci günde hiç bir şey duymadı ve görmedi. Sadece QE3 ve kendi dünyasında rotasında ilerlemeye devam etti.
1 Ağustos'a denk gelen 42'inci gün ıslaktı. Feci yağmurda uyku uyuyamadı. On gün sonra bir mil uzaktan geçen bir tanker ile bakıştılar. 59'uncu günde İrlanda Radyosu'nu dinlemeye başladı. Bu, kalan mesafenin 250 milin altına indiğini gösteriyordu. 71'inci günde balıkçı teknelerinin ilk hareketlerini görmeye başladı. İki gün sonra da Cork ve Dublin'in işaretlerini.
Ve 5 Eylül 1987: Don Allum, yolculuğunun 77'inci gününde Dooagh'a ulaşarak, Atlantik'i Amerika'dan Avrupa'ya geçip 'çift tarafı' tamamladı.
İrlandalı denizci, insanın direnç ve inancıyla aştığı duvarların sembolü olarak tarihe notunu düştükten sonra 1992'de kalp krizinden hayata veda etti. Don Allum, günümüzde bu okyanusu her iki yönde de tek başına geçebilen yegane kürekçi olma özelliğini korumaktadır.
---
(*) Tırnakladığımız bu sıfat, pek haşmetli Başbakan Tayyipcan'ın, 13 Ocak 2011 günü Kars'taki dikine heykeller için kullandığı güzide türkçesinden bu yazı için ödünç alınmıştır.
RESİM: Don Allum'un 1987'de dönüş yolculuğunu tamamladığı İrlanda'nın Achill Adası'daki Dooagh kentinde bulunan anıtı.
Tebrikler Ceylan
Henüz haftası çıkmamış bir Çekoslovak mevzusu, medyada markalaşma olayı. Neden "Türkiye medyasında sürekli işler yapılamıyor?" diye sormuş ve üzülmüştük...
Ama bu pazar günü - ki hiç bu saatlerde evde olmadığım için görmemişim - Sky Türk'te En Heyecanlı Yeri'ne denk geldim. 2004'te SkyTürk'te iş yaparken hummalı çalışmasını yakinen gördüğüm Ceylan Özçelik ve o zamanki kurgucusu Sertan Ünver'in En Heyecanlı Yeri, 390'ıncı bölüme ulaşmış. 390 bölümlük bir sinema programını, Türkiye'nin en kaygan zeminli televizyonu Sky Türk'te ekrana taşımak akıl alır gibi değil!
Tad veren incelikli kurgusu, ilk programdan beri üzerine yapışan - iyi de olan - eğlenceli metinleri, Ceylan'ın alaycı okuması ve "Filme Gider, Belgeser" gibi harika bölümleriyle buram buram emek ve yaptığı işi olan tutku kokan En Heyecanlı Yeri, BBC programı havasını hiç kaybetmemiş. Yıllar sonra gördüğüm programda, sanki 2005'teymişim gibi hissettim kendimi.
İnatla ve özveriyle yaptıkları güzel programdan dolayı Ceylan Özçelik ve Cengiz Şahin'e kocaman teşekkür. Devam ediniz arkadaşlar. Acun mezar olacak, siz abide. Devam lütfen.
Ama bu pazar günü - ki hiç bu saatlerde evde olmadığım için görmemişim - Sky Türk'te En Heyecanlı Yeri'ne denk geldim. 2004'te SkyTürk'te iş yaparken hummalı çalışmasını yakinen gördüğüm Ceylan Özçelik ve o zamanki kurgucusu Sertan Ünver'in En Heyecanlı Yeri, 390'ıncı bölüme ulaşmış. 390 bölümlük bir sinema programını, Türkiye'nin en kaygan zeminli televizyonu Sky Türk'te ekrana taşımak akıl alır gibi değil!
Tad veren incelikli kurgusu, ilk programdan beri üzerine yapışan - iyi de olan - eğlenceli metinleri, Ceylan'ın alaycı okuması ve "Filme Gider, Belgeser" gibi harika bölümleriyle buram buram emek ve yaptığı işi olan tutku kokan En Heyecanlı Yeri, BBC programı havasını hiç kaybetmemiş. Yıllar sonra gördüğüm programda, sanki 2005'teymişim gibi hissettim kendimi.
İnatla ve özveriyle yaptıkları güzel programdan dolayı Ceylan Özçelik ve Cengiz Şahin'e kocaman teşekkür. Devam ediniz arkadaşlar. Acun mezar olacak, siz abide. Devam lütfen.
15 Ocak 2011 Cumartesi
İsveç 2011
Güzel spor hentbolun Dünya Şampiyonası İsveç'te başladı. İlgilenenler, şampiyona ile ilgili değerlendirme yazıma aşağıdaki linkten ulaşabilir:
İsveç 2011: Savaşçı ruhun sahnesi
İsveç 2011: Savaşçı ruhun sahnesi
14 Ocak 2011 Cuma
NTVMSNBC
Bu kadar sessiz harfi bir araya getirip de akılda kalmak iyi iş doğrusu. 10 yılı aşkın bir süredir NTV'nin haber sitesi olarak hizmet veren NTVMSNBC, doğru düzgün alternatifi olmadığı için her zaman web ödüllerinin de sahibi oluyor. Geçen gün, medya klasiği olan 'ödüle doymuyoruz' haberi yapmışlar: 'Rakipsiziz' diye. Neymiş, en iyi haber sitesi NTVMSNBC, en iyi spor sitesi NTV Spor, En iyi web uygulama da NTVMSNBC'nin Referandum 2010'u seçilmiş.
Doğru da, bu iyi olduğunuzu göstermez ki dostlarım? Kimlerin arasında 'iyi' diyeceğiz size? En iyi haber sitesinde ikinci olan Habertürk, spor sitesinde ikinci olan Sporx'e bakarak mı?
Eskiden bir parça eli yüzü düzgün olan NTVMSNBC'nin giderek bak-tak-çak sitelerine benzediğini görerek üzülüyorum. Aşağıdaki örnekte 2004'teki ana sayfa uygulaması, altı yıl önceden bize bakıyor; temiz bir görünümle. 11 Ocak 2011'de ekran görüntüsünü aldığım yeni NTVNSNBC'nin kepazeliğine dikkatinizi çekiyorum. Sayfanın ilk görünen ekranında başlıklar ve bulamaç resimler ile video linkleri dışında hiç bir şey kalmamış. Dev NTVMSNBC banner'inin altındaki feci resim galerileri tam bir milliyet.com.tr işi olmuş. Ana sayfanın en düzgün tarafı, dibe sürgün edilen başlıklar ve 'Editörün seçtikleri' bölümü...
Benzemeyin birbirinize rica edicem.
---
Doğru da, bu iyi olduğunuzu göstermez ki dostlarım? Kimlerin arasında 'iyi' diyeceğiz size? En iyi haber sitesinde ikinci olan Habertürk, spor sitesinde ikinci olan Sporx'e bakarak mı?
Eskiden bir parça eli yüzü düzgün olan NTVMSNBC'nin giderek bak-tak-çak sitelerine benzediğini görerek üzülüyorum. Aşağıdaki örnekte 2004'teki ana sayfa uygulaması, altı yıl önceden bize bakıyor; temiz bir görünümle. 11 Ocak 2011'de ekran görüntüsünü aldığım yeni NTVNSNBC'nin kepazeliğine dikkatinizi çekiyorum. Sayfanın ilk görünen ekranında başlıklar ve bulamaç resimler ile video linkleri dışında hiç bir şey kalmamış. Dev NTVMSNBC banner'inin altındaki feci resim galerileri tam bir milliyet.com.tr işi olmuş. Ana sayfanın en düzgün tarafı, dibe sürgün edilen başlıklar ve 'Editörün seçtikleri' bölümü...
Benzemeyin birbirinize rica edicem.
---
10 Ocak 2011 Pazartesi
Biri uzaya, biri mezara...
Sportschau, 4 Haziran 1961'de Alman ARD-2 Televizyonu'nda yayınlandı. Kısa sürede hafta sonlarının vazgeçilmezi oldu. Televizyonculuğa damga vuran haftalık spor programının bir sürü taklidi çıktı. Hafta sonu spor kuşak programlarının öncüsü olarak 50. yayın yılına girdi.
Geçen hafta ARD'de Sportschau'nun 50 yılı isimli bir belgesel yayınlandı. ARD'nin spor editörleri, bu kez Münih 72'den Van Almsick'e, Federal Almanya'nın 1990'daki zaferinden , Steffi Graf'ın Wimbledon birinciliklerine kadar unutulmaz pek çok anı ölümsüzleştirdikleri programın hikayesi için yazdılar metinlerini...
Newsweek, 1933'ten bu yana yayınlanan Amerikan haber dergisi. Tıpkı Sportschau gibi, alanında bir medya markası. Türkçe edisyonu 2008 yılının sonuna doğru yayınlanmaya başladı ve geçen hafta itibariyle tarih oldu. Birleşik olarak çıkan son sayısıyla (114-115), yayın hayatına veda etti. Elimdeki 111 sayısı ile kütüphanemin dergi rafında önemli bir kalınlığa ulaştı. Ama bugün bayiden 116'ncı sayıyı almaya gittiğimde 'Kapattı abi Ciner o dergiyi' ifadesiyle karşılaştım.
'Küçük Baron' Turgay Dayı, medyanın azgın sularında hayvanlar gibi açıldıktan sonra kıyıyı göremeyince 'üzerindeki fazlalıkları' atmaya karar vermiş. Ve en kolay olan yolu seçmiş: Dergiler. Dergi grubunun yarısına kilit vururken, Talimhane'deki teknolojik ve gösterişli binasında işe yarar en önemli yayını bir kalemde çizip atmış. Yiğit yiğit adamlara çuvalla para ödeyip karşılığında koca bir fos olan televizyonu Habertürk'ü Ali Poyrazoğlu'larla ballandırırken, Newsweek Türkiye'yi en azından prestijini kurtarmak için dahi açık tutmayı yüreği yetmemiş. Sonuçta ne oldu? 30 tane pırıl pırıl ve dinamik haberci sessizce ayrılıverdi koca binadan.
Geçtiğimiz günlerde 32.Gün'ün 25'inci yayın yılını kutladığı Türk medyasında neden acaba bir marka yok? Yıllar neden çok çabuk yıkıyor azimle dikilen abideleri? Bunun üzerine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin, meslek kuruluşlarının kafa yorması gerekmiyor mu?
Dergi mezarlığına bir yayın daha gömdük. Ses, Hayat, Gırgır, Nokta, Aktüel, Tarih ve Toplum, NTV Mag, Spor & Spor, K Dergi. Onlarcası, yüzlercesi... Şimdi de Newsweek Türkiye. Toprağı bol olsun.
Bir dergi okuru anlar bu acıyı en iyi. Tüm yayıncılık skalasının en özellikli üretimi dergilere gözü gibi bakanlar, gönülden bağlı olanlar... Petrolcü Turgay ne bilsin bu duyguyu?
Geçen hafta ARD'de Sportschau'nun 50 yılı isimli bir belgesel yayınlandı. ARD'nin spor editörleri, bu kez Münih 72'den Van Almsick'e, Federal Almanya'nın 1990'daki zaferinden , Steffi Graf'ın Wimbledon birinciliklerine kadar unutulmaz pek çok anı ölümsüzleştirdikleri programın hikayesi için yazdılar metinlerini...
Newsweek, 1933'ten bu yana yayınlanan Amerikan haber dergisi. Tıpkı Sportschau gibi, alanında bir medya markası. Türkçe edisyonu 2008 yılının sonuna doğru yayınlanmaya başladı ve geçen hafta itibariyle tarih oldu. Birleşik olarak çıkan son sayısıyla (114-115), yayın hayatına veda etti. Elimdeki 111 sayısı ile kütüphanemin dergi rafında önemli bir kalınlığa ulaştı. Ama bugün bayiden 116'ncı sayıyı almaya gittiğimde 'Kapattı abi Ciner o dergiyi' ifadesiyle karşılaştım.
'Küçük Baron' Turgay Dayı, medyanın azgın sularında hayvanlar gibi açıldıktan sonra kıyıyı göremeyince 'üzerindeki fazlalıkları' atmaya karar vermiş. Ve en kolay olan yolu seçmiş: Dergiler. Dergi grubunun yarısına kilit vururken, Talimhane'deki teknolojik ve gösterişli binasında işe yarar en önemli yayını bir kalemde çizip atmış. Yiğit yiğit adamlara çuvalla para ödeyip karşılığında koca bir fos olan televizyonu Habertürk'ü Ali Poyrazoğlu'larla ballandırırken, Newsweek Türkiye'yi en azından prestijini kurtarmak için dahi açık tutmayı yüreği yetmemiş. Sonuçta ne oldu? 30 tane pırıl pırıl ve dinamik haberci sessizce ayrılıverdi koca binadan.
Geçtiğimiz günlerde 32.Gün'ün 25'inci yayın yılını kutladığı Türk medyasında neden acaba bir marka yok? Yıllar neden çok çabuk yıkıyor azimle dikilen abideleri? Bunun üzerine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin, meslek kuruluşlarının kafa yorması gerekmiyor mu?
Dergi mezarlığına bir yayın daha gömdük. Ses, Hayat, Gırgır, Nokta, Aktüel, Tarih ve Toplum, NTV Mag, Spor & Spor, K Dergi. Onlarcası, yüzlercesi... Şimdi de Newsweek Türkiye. Toprağı bol olsun.
Bir dergi okuru anlar bu acıyı en iyi. Tüm yayıncılık skalasının en özellikli üretimi dergilere gözü gibi bakanlar, gönülden bağlı olanlar... Petrolcü Turgay ne bilsin bu duyguyu?
Etiketler:
ARD,
Habertürk,
Medya,
Newsweek,
Turgay Ciner
8 Ocak 2011 Cumartesi
Getty'nin en iyileri
Getty Images'ın 2010 yılındaki en iyi ürünlerin yıllığı niteliğindeki YEAR IN FOCUS 2010, mükemmel bir kitap olmuş. Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısının alev renkli yansımasının fotoğrafının kapakta yer aldığı yıllık, 166 sayfadan oluşuyor.
Yıllıkta, geride bıraktığımız yılı en çarpıcı biçimde özetleyen muhteşem fotoğrafların dışında özel hizmet fotoları da bulunuyor. Britanyalı ünlü fotoğrafçı John Bulmer'i arşivine katmanın şerefine ustanın bazı karelerini bu albüümün sayfalarında sergileyen Getty, Kore Savaşı'nın 60'ncı yılı, Auschwitz Kampı'nın 65'inci yılı, John Lennon'un ölümünün 30'uncu yılı gibi özel içerikler oluşturmuş. Haiti depremi ve Nijer'deki açlık fotoğrafları, üzerine kitap yazılabilecek kadar olağanüstü. Size sadece iki fotoğraf seçtim. Gerisini anlayın.
Foto 1
Alexander Hassenstein, Bongart/Getty Images. Yer: Ruhpolding, Almanya. Tarih: 15 Ocak 2010. Kadınlar 4x6 km biatlon takım yarışmasında bir biatlet.
Foto 2
Sean Gallup, Getty Images. Yer: Varşova, Polonya. Tarih: 11 Nisan 2010. Rusya'daki uçak kazasında hayatını kaybeden Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski için başkentteki Pilsulski Meydanı'ndaki anma törenindeki kandiller ve ziyaretçiler.
Yıllıkta, geride bıraktığımız yılı en çarpıcı biçimde özetleyen muhteşem fotoğrafların dışında özel hizmet fotoları da bulunuyor. Britanyalı ünlü fotoğrafçı John Bulmer'i arşivine katmanın şerefine ustanın bazı karelerini bu albüümün sayfalarında sergileyen Getty, Kore Savaşı'nın 60'ncı yılı, Auschwitz Kampı'nın 65'inci yılı, John Lennon'un ölümünün 30'uncu yılı gibi özel içerikler oluşturmuş. Haiti depremi ve Nijer'deki açlık fotoğrafları, üzerine kitap yazılabilecek kadar olağanüstü. Size sadece iki fotoğraf seçtim. Gerisini anlayın.
Foto 1
Alexander Hassenstein, Bongart/Getty Images. Yer: Ruhpolding, Almanya. Tarih: 15 Ocak 2010. Kadınlar 4x6 km biatlon takım yarışmasında bir biatlet.
Foto 2
Sean Gallup, Getty Images. Yer: Varşova, Polonya. Tarih: 11 Nisan 2010. Rusya'daki uçak kazasında hayatını kaybeden Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski için başkentteki Pilsulski Meydanı'ndaki anma törenindeki kandiller ve ziyaretçiler.
5 Ocak 2011 Çarşamba
Haber oylama mekanizması
NTVMSNBC'de suratsız katil(*) Ogün Samast yavşaayla ilgili, tüylerimi diken diken edip küfür kıyamet okumaya koyulduğum haberinin başlığı: Samast'ın tahliyesine geri sayım!
Özet: "Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın, çocuk mahkemesinde yargılanması halinde, yaklaşık 1 yıl içinde hüküm giymemesi durumunda tahliye olacağı belirtildi.."
Küfür, kıyamet, derken, efendime söyleyeyim: O ne? Oylama! Haberin dibinde haber oylama menüsü! Sevdiğimiz yemeği ya da beğendiğimiz hatunu oylar gibi... Facebook'ta 95 kişi bu haberi beğenmiş, 54 kullanıcı da habere oy vermiş. Ortalaması 5 yıldız üzerinden bir.
Ne şimdi bu? Yıldız neye veriliyor? Haberin iyi ya da güzel yazılmasına mı? Katılıp katılmadığına mı? Bu tip durum/olgu haberlerinde yoklama mı olur la? 95 kişinin beğendiği ne şimdi? Katilin çıkacak olması mı? Haberin bize tez elden verilişi mi? Oylamada bir yıldızın anlamı ne? "Katil çıkmasın, yuuuh!" mu?
---
(*) Güncel hukukçu uyarısı: Hoop, bilader. Adam yargılanıyor, henüz hükmü kesinleşmemiş, 'katil' tanımında bulunamazsın. Cevap: Bi s.ktir git dayı...
2 Ocak 2011 Pazar
Türkçe dersleri: Tabii ki de
Ağzımızdan çıkanları sayan bir sayaç olsaydı, 2005-2010 döneminde 20-30 yaş arası kadınlarda en çok kullanılan on kelime arasında 'tabii ki de' mutlaka yer alacaktır. Ben diyeyim 5 milyar, siz deyin 10 milyar kez şu saçma kelime dökülmüştür ciks kızların kıvırtak dudaklarının arasından. Tabii ki de... İyi de, nedir bu?
Türkçe'de böyle bir kullanım yok. TDK sözlüğünde zarf olarak yer alan 'tabii', bir pekiştirici olarak 'beklendiği gibi, doğal olarak, elbette' anlamına geliyor. Anlamı kesinleştirmek için (abartmayı seven bir millet olarak 'çok' sıfatını da yalama ettiğimizi hatırlatırım) bir de sonuna 'ki' ekliyoruz. Kabul.
"Tabii bu teklifi kabul etmedim" ile "Tabii ki bu teklifi kabul etmedim" arasında eylemin güçlendirilmesi anlamında bir fark var. Peki be seksi kızlar, peşine eklediğiniz 'de' ne oluyor?
Laf kalabalığını imece usulüyle dilimizden kaldıralım.
Türkçe'de böyle bir kullanım yok. TDK sözlüğünde zarf olarak yer alan 'tabii', bir pekiştirici olarak 'beklendiği gibi, doğal olarak, elbette' anlamına geliyor. Anlamı kesinleştirmek için (abartmayı seven bir millet olarak 'çok' sıfatını da yalama ettiğimizi hatırlatırım) bir de sonuna 'ki' ekliyoruz. Kabul.
"Tabii bu teklifi kabul etmedim" ile "Tabii ki bu teklifi kabul etmedim" arasında eylemin güçlendirilmesi anlamında bir fark var. Peki be seksi kızlar, peşine eklediğiniz 'de' ne oluyor?
Laf kalabalığını imece usulüyle dilimizden kaldıralım.
İnsanüstü performans
Spor, hayret verici sonuçlara ulaşılabildiği için hem izlemesi, hem de dilden dile aktarması keyifli bir olay. İnsanlar arasında kolayca dikkat çekici bir ilgi uyandırabiliyor ve saatlerce konudan konuya atlayarak konuşabiliyorsunuz.
Sportif aktivite ise, sadece profesyonel olarak değil amatör ruhla da keyifle takip edilebilir ve insana yeni yeni kapılar açabilen bir eylem. Buna dair dünyanın rahata ermiş soğuk ülkesi Kanada'dan iki örneğimiz var.
55 yaşındaki Martin Parnell, 31 Aralık'ta 2010 yılı içindeki 250'nci maratonunu tamamladı. Yıl başlarken planladığı 250 rakamına ulaşmayı başararak sıra dışı bir başarı yakalayan emekli mühendis, yılın son maratonunu -25 derecede tamamladı.
2010 yılı başlarken, küresel bazda eğitim engeli olan çocuklara yardım eden Right To Play organizasyonuna 250 bin dolar bağış toplamak için (190 bin toplayabildi) bir yılda 250 maraton koşmayı planlayan Parnell, hedefini gerçekleştirdi.
Haftada beş maraton bitiren Parnell, resmi maratonlardan Boston (4:42.41 koştu), Las Vegas ve Vancouver'a da katılırken, 2010 içinde koştuğu 10 bin 550 kilometrelik mesafede toplam 22 ayakkabı eskitti.
Parnell'in web sitesi: www.marathonquest250.com
---
Bir başka insanüstü sportif aktivite ise 8 Ocak'ta başlayacak. Başrolde yine Kanadalılar var. Dylan White ve 13 arkadaşı, özel olarak tasarlanan 14 kişilik Big Blue isimli tekneleriyle Fas'ın Agadir kentinden ayrılacaklar. Hedef, hiç durmadan ve katkı almadan Barbados'a ulaşarak Atlantik'i kürekle geçme rekorunu kırmak.
Daha önce Britanyalı bir ekibin gerçekletirdiği 33 günlük finişi 32'ye indirmeyi planlayan Kanadalılar, bu etkinlik ile dünya üzerindeki yerli kabilelerinin hakları için faaliyet gösteren Survival International'a 25 bin dolarlık katkı yapmayı hedefliyorlar.
Sportif aktivite ise, sadece profesyonel olarak değil amatör ruhla da keyifle takip edilebilir ve insana yeni yeni kapılar açabilen bir eylem. Buna dair dünyanın rahata ermiş soğuk ülkesi Kanada'dan iki örneğimiz var.
55 yaşındaki Martin Parnell, 31 Aralık'ta 2010 yılı içindeki 250'nci maratonunu tamamladı. Yıl başlarken planladığı 250 rakamına ulaşmayı başararak sıra dışı bir başarı yakalayan emekli mühendis, yılın son maratonunu -25 derecede tamamladı.
2010 yılı başlarken, küresel bazda eğitim engeli olan çocuklara yardım eden Right To Play organizasyonuna 250 bin dolar bağış toplamak için (190 bin toplayabildi) bir yılda 250 maraton koşmayı planlayan Parnell, hedefini gerçekleştirdi.
Haftada beş maraton bitiren Parnell, resmi maratonlardan Boston (4:42.41 koştu), Las Vegas ve Vancouver'a da katılırken, 2010 içinde koştuğu 10 bin 550 kilometrelik mesafede toplam 22 ayakkabı eskitti.
Parnell'in web sitesi: www.marathonquest250.com
---
Bir başka insanüstü sportif aktivite ise 8 Ocak'ta başlayacak. Başrolde yine Kanadalılar var. Dylan White ve 13 arkadaşı, özel olarak tasarlanan 14 kişilik Big Blue isimli tekneleriyle Fas'ın Agadir kentinden ayrılacaklar. Hedef, hiç durmadan ve katkı almadan Barbados'a ulaşarak Atlantik'i kürekle geçme rekorunu kırmak.
Daha önce Britanyalı bir ekibin gerçekletirdiği 33 günlük finişi 32'ye indirmeyi planlayan Kanadalılar, bu etkinlik ile dünya üzerindeki yerli kabilelerinin hakları için faaliyet gösteren Survival International'a 25 bin dolarlık katkı yapmayı hedefliyorlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)