8 Ekim 2010 Cuma

Lütfedici Devlet

Yasaklamak, el çektirmek, taş koymak ve ayrım yapmak... Bu ülkede baskın olanın (gücün/iktidarın/otoritenin) belirleyici özelliği. Her zaman gücünün nişanesi olarak bir şekilde karşıdakine hissettirilmiş. İktidar muhalefete; yönetici çalışanına, öğretmen öğrencisine, ustabaşı çırağına, subay astsubaya. En basit toplumsal birliktelikte bile bu kültürün etkisini görebilmek mümkün.

Devletin kendine has üslubunu yaratarak yıllarca mantık dışı uygulamalar ve yasaklarla pekiştirerek kangrene çevirdiği başörtüsü, Alevi ve Kürt sorunları, bugün toplumun başbelası oldu. Bu sorunlardan nemalananlar, olayın özünü sorgulamadıkları için, gidilen yol arpa boyu dahi olmadı.

Üç konu üzerine söyleyeceklerim var:

BAŞÖRTÜSÜ: Gazetelerin 'örtü bağlama kılavuzları'na kadar uzanan bu sulu tartışmada, sorunun çözümünden çok siyasetçilerin peşrevini izliyoruz günlerdir.

İnsanlar bir şeyi unutuyor galiba. Bu durum, 1980'lerde askeri faşizmin durduk yerde yarattığı bir sorun. Günümüzde ise sanki olmayan bir hak veriliyormuş gibi konuşmalar yapılmıyor mu, delirmemek elde değil. Yasağa zemin oluşturmak için ortaya atılan ve ancak bu temelsiz tartışmaya yakışacak kadar şekilci 'türban-başörtüsü' ayrımı da, günümüzde argümana dönüşmüş durumda. Pardon ama, Nur Serter mi karar verecek, kimin nasıl, ne şekilde örtüneceğine? Ya da örtünmeyeceğine? Saçı açıkların saç boyasına, kesimine karışmak gibi bir şey bu.

İkinci bir mevzu; sanki haklar kademe kademe de, mevzi kaybetmeme yarışı var. Bir takım yasakçılar şu çizgide: Okusunlar, ama kamuda görev almalarına karşıyız. Yani şu: Hooop. Bu oyunda Level 1 ve 2 peş peşe atlanamaz. Bu insanların okullara girmesine izin verilip de nerede olursa olsun, gerekliliklerini yerine getirdikleri koşullarda (tabii ki başörtülü diye pozitif ayrımcılık yapılmadan, burası önemli) çalışma hakları ellerinden alınırsa SORUN ÇÖZÜLMÜŞ OLMAZ. Eğitim hakkı gibi, eşit koşullarda iken çalışma hakkının da gasp edilmesinin günah tartısında ağırlık farkı yoktur.

'Başörtülü bir kamu görevlisi kendine yakın gördüğü insanlara daha iyi hizmet verir, başkasına aynı değeri vermez' kaygısı, üzerinde düşünülmesi, tartışılması gereken bir nokta. Ama yasak için bir gerekçe değil. Ayrıca cinsiyetçi bir durum var ortada: Madem başörtüsünden niyet okunup saf belirleniyor, aynı paranoyak süzme bakışla pekala badem bıyık abiden, top sakallı müdürden de çıkarımlar yapabiliriz? Başörtülüler kadın diye mi kolayca seçilip temizlenebiliyor? O zaman bıyığa bakıp Fetullahçıları da atalım kamu dairelerinden? Simgeler konuşsun. Sarkık bıyıklar, bıyıksızlar, mini etekliler, uzun kollular... Her birinden birer sınıf yaratalım. Kıçlarına yapıştıralım etiketlerini. Herkes sınıfında olandan hizmet alsın.

ALEVİLER: Hangi mantıkla Alevi çocuklarına (bırakın sadece Alevileri, talep etmeyen tüm bireylere) din dersi verilir anlamak mümkün değil. Cevap için bakınız; yine karşımızda 1980 darbesi. Darbe öncesinde seçmeli olan din dersi, o dönemde alınan kararla tüm okullarda zorunlu oldu.

Din dersinin zorunlu okutulması kadar absürd bir durum olamaz. 10 yaşındaki Alevi ailede yetişmiş bir çocuğun, arkadaşları önünde Sübhaneke okumaya zorlanması kadar baskıcı bir tavır olabilir mi? Bu 19. yüzyıl zorbalığından başka bir şey hatırlatmıyor bana.

İşte AKP iktidarının samimiyet sorgulamasında fosladığı yer, tam da burada ortaya çıkıyor. 'Alevilerin haklarını veriyoruz' diyorsunuz. Alevi çocuklarına zorla 'sünni öğretiyi' dayıyorsun. Cemevine ibadethane statüsü vermiyorsun. Bu ne perhiz? Tıpkı YÖK ve dokunulmazlıklar konusundaki ikiyüzlülüğü gibi sırıtıyor suratlarında AKP'lilerin. Pis pis.

KÜRTLER: Tıpkı başörtüsü meselesinde olduğu gibi yine 'gıdım gıdım hak teslimatı' yapılan bir mecra daha. Bugüne kadar resmi dilde aşağılandıkları yetmediği gibi, kimilerinin gözünde şimdi de talepleri yükseldiği için suçlular. Her iki kanattaki '-çüler' in gazabında kalan 20 milyonluk kitle, ait olduğu kimlik yüzünden hala ötekileştirmeye maruz kalıyor.

TRT Şeş, bir yılı aşkın bir süredir Kürtçe yayın yapıyor. Var mı itirazı olan? Ama üç yıl öncenin gazetelerini açın, bu konudaki ahkamları okuyun. Anadilde eğitim ve tüm diğer kültürel haklar verilmeden, bu sorunu rafa kaldırmak imkansız. Gelgelelim yıllarca nefret tohumlarının bol hasat verdiği toprakları nadasa bırakmak kimsenin işine gelmiyor.

Kolay bir şey değil kemikleşen Kürt sorununu yumuşatıp çözebilmek. Ama ilerlemek ve çözüme ulaşmak için başlamak, bunun için de iyiniyet gerekiyor. Daha o iyiniyeti göstermekte dahi yazının başında bahsettiğim 'lütufkar' tavra bürünülüyorsa, daha çok patinaj yapar bu araba.

Yüce devletimiz lütfediyor, sorunlarımızı minik parçalara ufalayıp, tek tek atıyor ağzımıza hazmedelim diye. Maazallah. Vandal milletiz ya, sindiremeyiz bu kadar demokrasiyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder