Doksanların ortasında çevreci duyarlılıklar 'Ne ayaksın lan sen, çevreci misin?' diye ti'ye alınırdı. Okuyup/yazmanın 'entel dantel' işler olduğu dönemden bahsediyorum. Galiba o kadar geri değiliz şimdilerde, ama buzullar gıdım gıdım üzerimize doğru gelirken hala 'gereksiz işler bunlar' diye görenler var mı bu önlemleri, merak ediyorum doğrusu. Gelecek korkusu sarıyor insanları az da olsa, felaket filmlerinin büyük katkısıyla...
Yıllarca deli gibi kalem pil tükettikten sonra olayın vehametini anlayıp şarjlı pile geçen ve de çöpe kesinlikle pil atmayan, yayında elinden geldiğince az kağıt kullanan, sigara içmeyen birisi olarak minimal önlemlerime bir yenisini daha eklemiş bulunmaktayım. Gerçi BP, insanlık olarak üç yüz yıl boyunca sürekli denize işesek ancak verebileceğimiz zararı Meksika Körfezi'nde patlayan rafinerisiyle iki ayda amorti etti. Ne yapalım, elimizden geldiğince denizimizi koruyalım bari. Bir kaşık, bir kaşıktır.
Kızartma yağı atıklarının doğada dönüşümü en zor atıklardan biri olduğu, dahası deniz yüzeyince hacminden çok daha büyük bir alanda canlıları mahvettiği bilgisini aldım ve 'atık yağ toplama' istasyonlarının varlığından yeni haberdar oldum. Eh, üzerinize afiyet kızatmayı seven biri olarak lavaboya döktüğüm yağları düşündüm sonra. Üzüldüm tabii bu gaddarlıktan dolayı.
Derhal 10 kiloluk bir su damacanasını yağ bidonu yaptım. Bakalım ne zaman dolacak? Hem bir oburluk göstergesi olarak istatistik birimi olacak şahsıma, hem de denizdeki martılar küfür etmeyecek bana. Ara ara yağ seviyesi hakkında buraya da yazarız.
Gördüğünüz gibi, tarih 16 Haziran 2010, dolululuk oranı yüzde 1.
16 Haziran 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder