Yaşam boyunca binlerce 'önemli insan' ismi çalınır kulağımıza. Hepsinin yıllar sonra bile anılmasını sağlayan bir yapıtı, bir fikri ya da bir hizmeti var kuşkusuz. Bu adamları tanıdıkça genişleyip, açılırız denizde...
Cemil Meriç ismini duyupta 'Kimmiş bu adam abicim, her yerde Meriç, meriç...' deyipte kitabını elime aldığımda lise 2'deydim. Jurnal ve Bu Ülke'yi başlayıp, bir nane anlamadığım için bıraktığımı hatırlıyorum.
Neredeyse 15 yıl sonra, Bu Ülke'yi yetişkin bir insan ve fikirleri olgunlaşmış bir birey olarak okudum. Ve şunu anladım: Çok ciddi bir birikimi olan Cemil Meriç, zaten bu yaşlar içinmiş. Nietzsche'yi nasıl 20 yaşın altında ancak leblebi tozu gibi okuyabilirse insan, Meriç'i de ancak belli bir fikir genişliğine sahip olunca okuyabilirmiş.
Cemil Meriç, bu ülkenin belki de en önemli düşünce adamlarından biri. Bir takımın fikriyatındaki Hint ve Doğu (İslam coğrafyası) yönelimi nedeniyle soğuk durduğu, bazılarının da kendi özelindeki Marksizm sentezine kıl olduğu bu sıradışı adam 71 yıllık ömründe yazdıklarıyla yaşamımıza fener oluyor bugün. Olağanüstü fikir katmanlarıyla gerçek bir fikir abidesinden bahsediyorum size. İletişim'den çıkan külliyatını kütüphaneye eklemek şart oldu.
Bu Ülke'den koparttığım şu satırlara bakınız lütfen:
'Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lazım hiç değilse. Hayatın maddi olaylarıyla ancak kronoloji yapılabilir. Kronoloji aptalların tarihi.'
'Benim dünyam minnacık bir dünya. Minnacık veya sonsuz. Kavgadan kaçtım. Kavgadan, yani kör döğüşünden.'
'Cemiyetle beraber hakikatler de gelişir. Tek tehlike bunu kavramamak, kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi, her düşünceye ve her düşünene saldırmak: Bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir.'
Ve en muhteşemi de şu:
'Kitap, istikbale yollanan bir mektup... smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... biri zamanın dışındadır, öteki 'an'ın ta kendisi. Kitap beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okuyunca biter. Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. (...) Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar. (...) Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık. Anahtarı kaybolmuş bir çekmece. Sayfalarına hangi hatıralar sinmiş, hangi ümitler, hangi heyecanlar gizlenmiş, merak eden yok.'
13 Haziran 2010, Cemil Meriç'in 23. ölüm yıldönümüydü. Saygıyla anıyoruz.
13 Haziran 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder