Bu yıl İsviçre Hentbol Ligi'ni şampiyon bitiren Kadetten Schaffhausen, küçük bir kent takımı. Ekip, Almanya sınırına dayalı, Zürih'in hemen kuzeyinde bulunan ve bulunduğu kantona adını veren Schaffhausen kentinin en önemli spor markası. Ortaçağ'ın gotik mimarisi ve hala rönesans dönemi etkileri taşıyan sokaklarıyla Schaffhausen'da insanlar dün (29 Mayıs Cumartesi) turuncuları giyip Schweizerbildhalle'nin yolunu tuttu. Kentin takımı, müzesine Avrupa Kupası getirmek için, ilk maçta 24-18 kaybettiği Alman ekibi TBV Lemgo ile rövanşa çıktı.
Yaş ortalaması 45 civarındaki Schaffhausen taraftarı, her maçta doldurduğu 1500 kişilik bu küçük ama güzel salonu ağzına kadar doldurdu. Maç boyunca tempo tuttular, ama olmadı. Güçlü geleneğe sahip Almanlar, 2006'dan sonra EHF Kupası'nı yine müzesine götürdü. Kadetten ise ilk Avrupa kupası finalinde ikincilikle yetindi.
Bu güzel ekibin, minik bir kentte yer almasına karşın, mükemmel bir altyapı sistemi var. Kadetten Espoirs, 2. ligde oynuyor. U21, U19 ve U17 takımları bölge liginde ortalığı kasıp kavuruyor.
Dün maçı izlerken, 'küçük kent takımları nasıl başarılı olur' modelinin bu harika örneğini gönülden alkışladım. Schaffhausen doğumlu bir işadamı (St.Gallen Üniversitesi profesörü, aynı zamanda takımın eski koçu!) Giorgio Behr'in akıllı yatırımları ve mükemmel bütçe kullanımıyla kent halkında oluşturduğu müthiş kulüp sevgisi, ortaya çok sevimli bir bileşim çıkarmış.
Avrupa'da benzer çok örneği var, ama Türkiye'de buna yakın kaç örnek verebiliriz? Arkas tam bir örnek olmuyor, çünkü İzmir gibi büyük bir kentin gücünü kullanıyor gerektiğinde. Küçük, daha sadık ve ilişkilerin çok daha içli-dışlı olduğu bir modelden bahsediyorum ben. Örneğin Artvin'den bir hentbol takımının EHF Kupası'nda bir çeyrek finali, Muğla-Köyceğiz'den bir voleybol ekibinin Türkiye Kupası'nı alması, ya da Samsun-Bafra'dan çıkan bir çim hokeyi takımının Şampiyonlar Ligi oynaması asıl demek istediğim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder