Amerikan sinemasında beni etkileyen son film, galiba American Beauty (1999) idi. Son yıllarda daha çok Avrupa ve Hollywood dışı sinemaya ilgi duymam nedeniyle çok az Amerikan filmi izledim. Son 5 yılda 100 film izlediysem bunların sanırım 20'si ancak Amerikan yapımıdır.
Pek çok klişeyi sinemaya taşısa da, Amerikalıları küçümsüyor değilim. Hala sektörün en saygın isimlerinden çoğu Amerikan film endüstrisi içinde çalışıyor ve iyi işler üretiyor: Dün akşam uyarlama senaryosunu yazıp yönettiği Into The Wild'i izlediğim saygın sinemacı Sean Penn gibi.
Into The Wild, Jon Krakauer'in aynı isimli sarsıcı kitabından uyarlanma müthiş bir gerçek yaşam hikayesi. West Virginia'lı Christopher McCandless'in genç yaşta bağımsız ve bağlantısız bir yaşam için iki yıl süren 'saf yaşam' öyküsü. Karakterin hedefi, filmin başlarında arayışını anlatırken söylediği gibi: Absolute Freedom (Mutlak özgürlük).
Temel hikaye, üniversiteden çok iyi bir dereceyle mezun olduğu 1990 baharında anne-babasının kendisine almak istediği yeni arabayı reddederek başlayan bir öze yolculuk. 24 bin dolarlık birikimi ve banka kartlarını ateşe verdiği sahne gibi kapitalizme sert tokatlar sıralayan sahnelerle dolu filmin, baştan sona sarsılmaz bir çevrecilikle örüldüğünü görüyoruz. Chris'in (ikinci yaşamına kendisinin 70'lerin kült grubundan esinlenerek koyduğu yeni ismiyle Alexander Supertramp'ın) vahşi yaşama giden yolculuğunun Arizona çöllerinden, Los Angeles şehir keşmekeşine ve olayın şekillendiği mucize minibüsün bulunduğu Alaska'ya kadar her planında küresel ısınma ve çevre felaketleriyle ilgili minik veriler ve mesajlar yakalamak mümkün. Sean Penn, bunları muhteşem doğa manzaraları eşliğinde bazen izleyenin canını yakacak şekilde vermiş.
Baba Bush'un Irak'a operasyon gerekçelerini sıraladığı TV konuşması, 15 yıl sonra Penn'in oğul Bush'un canını sıkan Irak ziyaretindeki eleştirisinin devamı gibi. Filmin epik son planı dışında en etkileyici sahne, Alexander'in tek çeyreklik demir para ile ailesini aramaya niyetlendiği anda yan telefon kabininde süresi bitmek üzere olduğunu söyleyerek yalvaran adama elindekini uzatması olsa gerek. Yaşamda sadece beş saniyelik yer tutan bu küçük an, toplamda o kadar hayati bir etki yaratıyor ki, bilemezsiniz.
Into The Wild, çok başarılı uyarlanmış gerçek bir yaşam öyküsü. Oyunculuğuna kimsenin itirazının olmadığı Sean Penn'in kamera arkasında da başarılı olacağının kanıtı.
Notum: 10 üzerinden 8.5
Son anda farkettim: Aldığım DVD'nin diskinin üzerinde kopyalayan elemanın keçeli kalemle yazdığı isim duruyor. Info the Wild. :))
27 Kasım 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder