Yeni yılın ilk yazısına konu olmak da sana düştü, beyaz çizgili siyah gömlek. Gövdemde üç buçuk yılı doldurarak kişisel tarihimde 'en dayanıklı dünyalık' unvanını elde etmiş durumdasın. Hala da gidersin bıraksam, ama seni artık müzeye kaldırmanın vaktidir.
2006'nın mart ayı mıydı, nisan mıydı neydi seni aldığımda. Eminönü-Kapalıçarşı girişinin yan tarafında malları üzerinde etiketi bulunan Polo-Ralph Lauren'de getirtmediği muhakkak olan bir küçük dükkandan aldım seni. Siyahı hep severim. Ondan tercih ettim. 15 lira yetti galiba, esnafın seni poşete koyup bana vermesi için. 15 liracık.
Neler gördün neler... Islandık feci şekilde, belki on kez. İstanbul'da, Antalya'da, Samsun'da... Kuş pisledi bir keresinde üstüne, hatırlıyor musun? Yılmadın. Defalarca o gaddar Arçelik çamaşır makinesinin içinde dönüp durdurdular seni, solmadın. Çizgilerin kadar kesindin hep. Artık rekorunu eline geçirdiğin 8-11 yaşları arasında giydiğim yeşil-beyaz Slazenger spor ayakkabısının pabucunu (kendisi pabuç olduğu için bizatihi şahsını) dama attın.
İçindeki siyah sıfır yaka tişört de eşlik etti bize ara sıra. Alttaki beyazlar sırıttı, 'üste çıkmayı' seven V yaka süveteri de sen sevemedin bir türlü, ondan giymedim. Üzerinde kocaman bir 3 yazan sade tişört en yakın dostun oldu.
Gömleklerin kralı; sırtta geçen üç buçuk yıl sonunda bu yıl seni emekli edeceğim. Bilmiş ol. Hala mihrap yerinde olsa da... Sen de giyim tarihine en efsanevi ürünlerden biri olarak geçeceksin.
1 Ocak 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder