26 Mart 2011 Cumartesi

Eşsiz bir karakter: Yogi Kazım

Son zamanlarda bizim ofiste internette kol gezen müthiş karakterlerin üzerine geyik çevirmek moda oldu. Ama bu topraklar, o konuda bolca ürün veren coğrafyalardan. İşte unutulmuş bir medya maymunu: Yogi Kazım. 1970'lerin başında Tercüman'a ilan vererek Türkiye'de Yoga geleneğini başlatan Kazım Gürbüz, gazetenin yaşam eki İNCİ'de dizi yazı şeklinde "bilgilerini" ve "yeteneklerini" paylaşmış. Konudan bihaber yurdum insanına daha etkin hitap edebilmek için yoga ile birebir çağrışımı bulunan Yogi takma ismini dahiyâne bir buluşla ismine ekleyen Kazım Usta, gerçekten özel güçlere sahip insanmış.

Nerelerdedir, ne haldedir bilmiyoruz ama verdiği bu pozların yaşattığı travmadan dolayı kendisini ömür billah affetmemeyi düşünüyoruz. :)


Tercüman Gazetesi, İnci eki, 5-6 Temmuz 1970

Thames'in kirli suyunda kutsanma

Mücadele, direnç ve alın terinin sporu kürek, tarihsel kökeninin sağlam harçlarından biri sayılan Ox-Cam ile yeniden hatırlanır. Londra'yı yılan kıvraklığıyla ikiye ayıran Thames'in mide kaldıran toprak rengi suyu, sadece bu yarışa özel arındıran Ganj'a dönüşür. Yarış biter, kaybeden kürekler ellerde, başlar önde sessizce voltasını alırken, kazananın kutsal yıkanışı başlar beş para etmez kirli suda.

Bugün beşinci kez Oxford-Cambridge yarışı anlattım mikrofon başında. Beşinci kez 20 dakikalık fırtınaya tutuldum. 157'nci Ox-Cam'in sonunda, Dark Blue tarifsiz sevincini yaşarken, Cambridge sessizliğe gömüldü.

Altı ay boyunca akıtılan kovalarca terin karşılığıdır galibiyet. Eşsiz bir mutluluk. Galibiyet, ezeli rakibe galip gelmenin, derin bir nefes almanın bir rahatlığı, geleneğin parçası olup 'oradaydım' demenin huzurudur yalnızca. Kazanma ihtimalin Putney Köprüsü'nün altında 50-50 iken duyduğun kaygıyı bertaraf etmenin keyfidir.

1829'da iki rakip üniversitede okuyan dostun başlattığı bu klasik yarış, büyük ölçüde dokusunu koruyarak paranın satın aldığı tüm sportif organizasyonlara karşı hâlâ 'amatörlüğün' bayrak taşıyıcılığını yapmaktadır. Hangi teknenin Middlesex, hangisinin Surrey tarafında başlayacağının belirlediği yazı-turanın yapıldığı madeni paranın bile 1829'daki orjinal para olması, yarışa nasıl bir düşünceyle sahip çıkıldığının en iyi göstergesi değil midir?

The Boat Race, sporun "yarışmak" olan ama kirletilmiş öncül anlamını olimpiyattan bile iyi temsil edebildiği için apayrı bir yerdedir. İçinde sadece biz ve onlar barındırmasına karşın, bir yıllık sabırsız bekleyişin karşılığını 20 dakika içinde en yoğun fiziksel ve duygusal performansla verdiği için ayrıdır. Boat Race, emeğin ve kendini adamanın spordaki en saf karşılıklarından biridir.


Bu yılki yarışla ilgili de bir şeyler ekleyeyim kapatırken... Geçen yıl testis kanserini yenen hamla Simon Bishop'ın, yarışın beş kilometresinde kusursuz bir tempoyla giden Oxford teknesini kontrol ettiği mücadelede, hemen önündeki 'çocuk', henüz 19 yaşında bile olmayan Sam Winter-Levy'ydi. Tarihin en genç dümencilerinden Levy'nin çizdiği rotada teknedeki 18 kol, adeta dev iki kola dönüştü. Minik adacık Chiswick Eyot geçildiğinde, işin rengi belli olmuştu. 6 saniye önündeki rakibini kadın dümenci Liz Box'un kontrolündeki Cambridge son bir çabayla yakalamaya çalıştı, ancak rakip tekneyi önünde 'debelenirken' gördükçe kamçılanan Oxford, galibiyet havasına girmişti bir kere. Geriye kalan bir millik bölümde Cambridge, aradaki farkı dahi kapatamadı. Bitiş çizgisinden Oxford, 17 dakika 32 ile geçerken, Cambridge 12 saniye sonra yarışı bitirdi.

Olimpiyat meşalesinin ısıtmayan ateşinin altında yapılacak farklı bir Oxford-Cambridge için bir yıl sonrasına sözleşerek bitiriverdik yarışı. Tüm 'amatör ruhu' seven izleyicileriyle birlikte.

Üzerinden nehir damlayan Oxford, içinde büyük bir gururla gözden kayboldu; Cambridge ise derin üzüntünün çok geçmeden tutuşturuvereceği istekle. Başka bir şey konuşulmadı burada. Ne para, ne de şöhret.

16 Mart 2011 Çarşamba

Kendime dev bir iyilik yaptım

Kısa yaşamda insanın bir kez olsun yapmak için and içtiği mevzular vardır. Küçük yaştan beri benim en çok istediğim 'yapılası' şeylerin başında olimpiyat izlemek gelirdi. 2004'te burnumun dibindeki Atina'ya (olimpiyatın orijinal mekanı olması ayrıca koymuştu) gidememek feci bir şekilde canımı sıkmıştı.

2012 Londra, muhteşem geçeceğini çok net söyleyebileceğim olimpiyatlar. Rio'ya kim öle kim kala bilinmez, ama şunun şurasında 17 ayı bulunan Londra 2012 için planlarımı yaptım. Biletler Tursav aracılığıyla satışa çıktı. Yakında akreditasyon da başlayacak. Ama öncesinde ben biletli bir plan yaptım. Tüm biletler D kategorisinden yaptığım 15 günlük planın sadece bilet bölümü bana 590 Pound'a patlayacak. Fena rakam değil. 9 ayrı sporda gayet iyi görünüyor, eğer hepsini alabilirsem. Şanlı Clapham'daki otelime de yerleştim mi, yiyeceği-içeceği, yol parası diğer harcamaları derken toplamda 4000 bin TL işimi görüyor. Arada devalüasyon yemezsek tabii...

Bir spor festivali için makul planım ve tamamı D kategori olan bilet fiyatları şöyle:

28 Temmuz - Okçuluk erkekler takım finalleri (30 GBP)
29 Temmuz - Plaj voleybolu 2. seans eleme maçları (20 GBP)
30 Temmuz - Hentbol Kadınlar Grup maçları - 4 maç (40 GBP)
31 Temmuz - Yüzme 200 serbest finali (50 GBP)
1 Ağustos - Eskrim epe ve kılıç finali (30 GBP)
2 Ağustos - Kürek kadınlar sekiz tek finali (50 GBP)
3 Ağustos - Voleybol Grup maçları (30 GBP)
4 Ağustos - Atletizm 2. gün sabah seansı (40 GBP)
5 Ağustos - Gez, göz, arpacık. Dinlence günü.
6 Ağustos - Atletizm 4. gün sabah seansı (40 GBP)
7 Ağustos - Hentbol İki çeyrek final (40 GBP)
8 Ağustos - Sutopu iki çeyrek final (20 GBP)
10 Ağustos - Atletizm akşam seansı (50 GBP)
11 Ağustos - Kadınlar Hentbol finali (45 GBP)
12 Ağustos - Erkekler Hentbol finali (45 GBP)
13 Ağustos - Goodbye London.

Şimdiden hazırlıklar başlasın, olimpiyat ateşim yansın.

İlgilenenler bilet fiyatları ve tüm program ayrıntılarını şu adresten inceleyebilir.
http://www.tickets.london2012.com/olyschedule.html

8 Mart 2011 Salı

Zaman'a 7 gol

Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmalarıyla, Ergenekon'un yönünün başında Fethullah Gülen cemaatinin çektiği güç odaklarına karşı fütursuz bir faşizme evrildiği konusunda fikrim kristalleşti. Bu konuda daha net bir bakış sağlayabilmek için bir kaç saatimi Zaman'ın süreçteki eski sayılarını incelemeye ayırdım. Ve gördüm ki, yeni bir "darbe medyası" almış başını gidiyor.

Tıpkı 28 Şubat sürecinde başta Aydın Doğan medyasının ana üssü Hürriyet'in mütedeyyin insanları ötekileyen ve sürekli küçük düşürmeye yönelik yayınlarının benzerini, bugün medyada pek çok 'kruvazörü' bulunan Gülen'in amiral gemisi Zaman sergiliyor.
AKP'nin iktidara gelmeden hemen önce geçirdiği görsel evrim ve yenilenme hamleleriyle "cemaat gazetesi" yaftasından kurtulmaya çabalayan, dev reklam kampanyaları ve 'her telden' yazarlarıyla güçlü bir halkla ilişkiler kampanyası eşliğinde medyanın sözü dinlenir odağı haline gelen Zaman, özellikle 2008'deki Ergenekon sürecinin başlamasıyla giderek 'tek bakış' gazetesi haline dönüştü. Reklam kampanyasını oturttuğu 'Yaftalamadan düşünün' sloganını bizzat kendi yayınlarıyla delip geçen Zaman, 2000'lerin başında tırmandığı basamakları hızla aşağı inmeyi sürdürüyor.

Bu incelemede vakit darlığından dolayı manşete ve ilk sayfaya çekilmiş haberlere baktım. Sonuçta bu Ergenekon sürecini (saptırılmamış ana davanın önemini ve demokratikleşmedeki kritik önemini teslim ederek) en azından bir bölümü itibariyle "karşı darbe" olarak ele alırsak, Zaman gazetesinin süreçteki tutumuna bir göz atalım.

Yeri gelmişken, darbe dönemlerinde "destek medyası" profilinin iletişim araştırmacıları için kitle iletişimi alanındaki kritik başlıklardan biri olması gerektiğini düşünüyorum. İletişim Fakültesi öğretim görevlileri bu konuya acilen eğilmeli...

9 Şubat 2009: Ergenekon kapsamında 7 aydır tutuklu bulunan Hurşit Tolon, delil yetersizliğinden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Gerekçede 'Şüphelide bulunan belge kamuya mal olmuş ve suç unsuru taşımıyor' ifadesi var. Zaman, haberi sürmanşette "Tolon'a yurt dışına çıkış yasağı" başlığıyla duyuruyor. Yani, haberin gelişimine bakıldığında öne çıkması gereken delil yetersizliği, tutukluluğun sona ermesi ikinci plana itilip, yurtdışına çıkış yasağının sürdüğünü başlığa çekerek, Tolon'un aslında 'suçlu' olduğuna vurgu yapılıyor.
Skor: 2-0 (İtibarsızlaştırma, yönlendirme)


6 Mart 2009:
Gazeteci Mustafa Balbay, tutuklanıp Metris'e gönderildi. Zaman'ın manşeti 'Ek belgeleri görünce şaşırdı: Ben bunları bilgisayarımdan silmiştim'. Başlığa yayılan ifade, metinin ancak sonuna doğru şöyle ayrıntılandırılıyor: "Sorguda belgelerin kendi bilgisayarından çıktığının söylenmesi üzerine Balbay'ın "Bu dosyaları silmiştim" dediği iddia ediliyor. "
Skor: 1-0 (Zayıf delille manşet düzme)


26 Mart 2009:
İkinci iddianame kabul edildi. Zaman, 4 sayfa ayırdığı haberin ilk sayfadaki Baykal ile ilgili anonsu, "Ergenekon terör örgütünün Deniz Baykal'ı CHP genel başkanlığından devirmeyi planladığı, AK Parti ve MHP'yi ise böldürmek istediği ortaya çıktı" cümlesiyle başlıyor. İddianamedeki bilgiler, sav olduğu unutularak, olmuş bitmiş eylem yağıyla kavrulup veriliyor.
Skor: 1-0 (Hukuk ihlali)

15 Mayıs 2010:
Yargıtay, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner (ki cemaat ile ilgili bir dava peşindeydi) ile ilgili dava doyasının Ankara'ya gönderilmesini istedi. Zaman, haberi 'Cihaner'i kurtarma planı adım asım uygulanıyor' yorumuyla verirken, metinde şu ifadeleri kullandı: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İ.Cihaner'i 'görevi kötüye kullanmak, resmi belgede sahtecilikle' yargılayan Yargıtay 11. Ceza Dairesi, dün tartışmalı bir karara imza attı. Heyet, Erzurum'daki Ergenekon dava dosyası ile İstanbul 13. Ağır Ceza'da görülen ıslak imzalı millete komplo planı dava dosyasının, birleşme kararı beklenmeden Ankara'ya gönderilmesine hükmetti. (..) Hukukçular verilen karara tepki gösterdi.

Haber, başlıktan son satıra kadar yorumlarla şekillendirilip, açıkça baskı kurulmuş.
Skor: 2-0 (Tarafgirlik, yönlendirme)

6 Kasım 2010:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Ergenekon sanıklarından Mehmet Haberal'ın tahliye etmeyen 9 hakim hakkındaki tazminatı onadı. Zaman, "Hukuka yargı darbesi" manşetiyle bakış açısından eleştirel bir haber yapmış. Ancak, Balyoz davasının başlamasına iki gün kala HSYK tarafından görevden alınıp, yeni hakimlerle işe başlanınca bunu sorgulamayan gazete, aynı tavrı burada sergileyemiyor. Tam tersine, HSYK müdahalesinin gerekçelerini olumlayarak 15 Aralık tarihli nüshasında 'Soruşturma delilleri hakimleri görevinden etti' başlığıyla bu değişikliği olumluyor.
Skor: 1-0 (Çifte standart)


Altta yorumsuz verdiğim kupür örneğinde görüldüğü gibi, halkla ilişkiler ve kamuoyu oluşturmaya yönelik özel haberler ise neredeyse her gün resimli olarak bulmak mümkün. Fikrimi sorarsanız, bu formattaki haberler, propaganda için mükemmel bir işlev görüyor ve oluşturulan algıyı otorite fikirleriyle güçlendirmeyi amaçlıyor. Ve işin aslı, dezenformasyon kıskacındaki okuru çok daha kolay dümen suyuna sokuyor.